BEKLEMENİN MUCİZESİ
Beklemek insanın en zor ve en eski ibadetlerinden biridir.
Evet, beklemenin ibadet olduğu yerler ve anlar da vardır insanlık tarihinde.
Hac zamanından da tanırız bu duyguyu.
Arafat’ta beklemek ibadettir mesela.
Ramazan ayında da bekleriz.
Oruçluyken iftara dakikalar kala yaşarız aynı duyguyu.
Ezan okunmadan ağzımıza lokma koyamayız.
Beklerken sevap alırız.
Beklerken sabırsızlanırız ama aynı zamanda haz duyarız.
Zamanı durduramayız fakat aynı zamanın içinde oturur, nefesimizi sayar, kalbimizin sesini duyarız.(Bugünlerde psikologlar mindfulness diyorlar buna)
Bugün, bir hastane koridorunda sabahın erken saatlerinden başlayıp, gecenin geç saatlerine kadar beklerken fark ettim bunu.
Beklemek bir boşluk değil, tam bir doluluktur görmesini, duymasını bilene.
Evet bekliyorum.
Korkuyla, kaygıyla ama aynı zamanda heyecanla ve umutla.
İçimde kaygı da var, umut da; sabırla sınanıyorum, ama aynı anda sevinçle yoğruluyorum.
Bilirsiniz, peygamberlerin yolunda da bekleyiş hep vardı.
Yusuf kuyuda ve zindanda kaderini bekledi.
Eyüp yaralarının arasından sabrı,
Meryem, hurma dalının altında doğum sancısını,
İbrahim, İsmail’inin boynunda bıçak Rabbinden gelecek kurtuluş müjdesini bekledi.
Hepsi için beklemek, bir şey yapmamak, pasif durmak değil; pişmek, arınmak, hakikate yaklaşmaktır.
Çünkü bekleyen, aslında kendi içini dönüştürür.
Biz psikologlar çoğu zaman beklemeyi kaygı ile açıklarız.
Çünkü beklemede belirsizlik, belirsizlikte de kaygı vardır.
Belirsizlik insanı zorlar, ihtimaller zihni kemirir.
Ama aynı zamanda umut da vardır o bekleyişin içinde.
İnsan, geleceğe tutunur, “Birazdan olacak!”
O “birazdan” kelimesi, kalbin karanlığında bir kandil yakar.
Kaygıyla birlikte umudu da taşır insan.
Manevi alemin sultanları beklemeyi sabır ve tevekkül ile örerler.
Sabır, vaktin ağır yükünü taşımak; tevekkül, zamanın sahibine güvenmektir.
Bakın çok önemli bir cümle söyleyeceğim size.
Yazın bunu bir kenara.
Mahmut Hoca’dan küçük bir hediye olsun size.
“Beklemek, kapının ardındaki sırrı zorlamadan edeple oturmaktır!”
Bu hâlde insan, sadece zaman geçirmez; Allah’ın takdirine de hazırlanır.
İşte o zaman bekleyiş, kalbin terbiyesi olur.
Ve işte o an…
Kapı açılır, bir bebek ağlar.
Koridorda eriyip giden saatler bir anda kutsanır.
Uzun dakikalar, tek bir nefesin mucizesiyle yok olur.
Büyükbaba için (yani benim için) bu, bütün bekleyişlerin cevabıdır.
Çünkü beklemek, yalnızca zaman geçirmek değil, mucizeye hazırlanmanın adıdır.
Bekleyenlerin ikilemi şudur,
“Zaman seni tüketebilir ya da seni dönüştürebilir.
Kimileri beklerken çürür, kimileri beklerken doğar!”
Bugün bir torun dünyaya gelirken anladım ki beklemek aslında hayatın en derin armağanı. Çünkü sabırla yoğrulan her dakika, sonunda bir sevinç çığlığına dönüşür.
Hoş geldin küçük torunum,
Hoş geldin gözbebeğim…
Bütün bekleyişlerimi bir mucizeye çevirdin.
Hoş geldin, safalar getirdin…
Vesselam!..