GÜNÜMÜZÜN ÖKSÜZÜ VE YETİMİ

Zamanın hızına kapılmış sonbahar rüzgarındaki kuru yaprak sürüklenen bugünün insanı için bu iki kelime artık arkaik (eski dönemlere ait) tınlıyor.

GÜNÜMÜZÜN ÖKSÜZÜ VE YETİMİ

(İFFET VE ŞECAAT)

İffet…
İnsanın kendine “dur” diyebildiği ânın adı.
Şecaat ise,
“Yine de yürüyeceğim” diyebildiği an.
İkisi bir araya geldiğinde, kalbin içinde sükûnet, dinginlik ve kıvılcım aynı anda parlar.
Biri kalbi korur, diğeri kaldırır.
Biri geri çeker, diğeri ileri iter.
İffet olmadan şecaat hiddete dönüşür,
Şecaat olmadan ise iffet korkuya…
Zamanın hızına kapılmış sonbahar rüzgarındaki kuru yaprak sürüklenen bugünün insanı için bu iki kelime artık arkaik (eski dönemlere ait) tınlıyor.
Ama bu kelimeler, bu kavramlar unutulmuş değil, bekleyen kelimelerdir.
İffet, iç disiplinin eski ismidir.
Kendini tutmak değil, kendini bilmek ve tanımaktır.
Göz, gönül, dil…

Her biri sınırını bildiğinde kalp sükûn bulur, sessiz, sakin ama ritmik çalışır.
İffet, arzuların, duyguların taşkınlığını bastırmak değil,
Onlara yön vermek, yola çevirmek, ateşi ışığa dönüştürmektir.
Bir insan, neyi isteyip neyi bekleyebildiğini bildiği oranda olgundur.
Beklemek isegünümüzde hâlâ bir erdemdir.
Bilir misiniz, haz çağında sabır, en büyük direniştir.
Sonra şecaat (cesaret) gelir.
O, korkunun tam ortasında atılan en cesur adımdır.
“Yüreğim titriyor ama yine de söylüyorum” demektir.
“Beni yanlış anlayabilirler ama asıl sustuğumda kendimi kaybedeceğim” demektir.
Modern insan cesareti çoğu zaman öfkeye karıştırıyor.
Bağırmakla kararlılığı ayıramıyor.
Oysa şecaat, sessiz bir inançtır.
Kalabalığın ortasında değil, yalnızken belli olur.
Bazen elini kaldırmak değildir, direnmektir, elini indirmemektir.
Bazen konuşmak değildir, hakikati usanmadan taşımaktır.
İffet insanı içe çağırır.
Şecaat, dışa…
İffet “korun” der, şecaat “çık yola” der.
Biri sınır koymayı, diğeri sınırı aşmayı öğretir.
Ve işte o ince çizgide insan kendini bulur.
Sınırını bilip yine de yola çıkmak…
İşte kemal budur.
İffetli bir insanın cesareti vakar olur.
Şecaatli bir insanın iffeti zarafet...
Biri ruha edep kazandırır, diğeri ruha hareket.
İffet, kalbin kapısını korur,
Şecaat, o kapıdan dışarı adım attırır.
İffetsiz cesaret hoyrattır.
Cesaretsiz iffet, korkak.
Ama ikisi birlikte olgun bir insan doğurur.
Sınırlarını bilen ama sınırlarında hapsolmayan bir insan.
Ve çağın ortasında, dijital parıltıların içinde,
Her şeyin hızla tüketildiği, bakışların değdiği anda değersizleştiği bu dönemde
iffet, bir inziva hâline geldi.
Bir tür ruh perhizi.
Bir şeyleri saklamanın, kutsalın kokusunu korumanın son ve soylu yolu.
Ve şecaat, artık savaş meydanında değil,
Kendi korkularının gölgesinde kazanılan bir zafer.
Kimsenin duymadığı bir “yeter artık” cümlesi,
Bir yorgun kalbin yeniden ayağa kalkışı.
İffet;
Ruhun inceliğidir.
Şecaat;
Ruhun diriliği…
Biri “sabır”la parlar, diğeri “kararlılık”la.
Biri sükûnettir, diğeri nefes.
Ve insan, bu ikisini birden üzerinde taşıdığında huzuru bulur.
Bir gün her şeyin hızla geçtiği bir andadurmayı bilenler kazanacak.
Ve korkusuna rağmen yürüyenler…
İffetle susan, şecaatle duran insanlar.

Haydi bakalım çağımızın öksüz ve yetimi olan iffet ve şecaat;

Neredesiniz siz?

Nerede kaldınız? Nice uzaklardasınız?

Susamış bir yolcu gibi sizi bekliyor insanlar,

Sizi bekliyor insanlık!

Vesselam!..