KALBİNE DÖN
Bugün biraz kalbimize bakalım mı?
Bu yazı kendime, özüme!
Her kelimem, her cümlem ilk önce bana!
Haydi Hoca! Herkesin umudu kalbindedir haydi durma kalbine dön.
Bu, bir öğüt değil sana bir hatırlatmadır.
Çünkü insan nisyandadır, unutur…
Unutmak, ruhun tozlanmasıdırve kalbine dönmek, o tozu silip aynayı yeniden parlatmaktır.
Uzun zamandır dışarıda arıyoruz umudu!
Haberlerde, başkalarının gözlerinde, başarı hikâyelerinde ve bir sonraki fırsatta.
Ama umut, dışarıdan gelmez ki!
Umut, içerden yankılanır.
Bir çocuğun (Mesela torunun Uzay’ın) gülüşüyle başlar, bir yaşlının (babanın) duasında büyür ve bir yalnızın sabrında olgunlaşır.
Ve kalbinin içinde bir yer var ki orada hâlâ iyilik umudu yaşar.
Tozlu ama canlı, sessiz ama diri!
Modern insan kalbini unuttu biliyor musun?
Akılla düşünmeyi öğrendi ama kalbiyle duymayı unuttu.
Akıl hesap yapıyor, kalp yönünü kaybediyor.
Hâlbuki kalp, aklın rehberi olmalıydı ölçü değil, anlam/mana olmalıydı.
Birçok insan doğru yolu buldu ama neden, niçin ve nereye yürüdüğünü unuttu.
Çünkü kalbine dönmeyi unuttu.
Kalbine dönmek ne demek biliyor musun?
Susmak!
Gürültüyü kısmak!
Kendini / özünü dinlemek!
Bir türlü beceremediğimiz kendinle baş başa kalmayı göze alabilmek.
Kırılmış yanını, gururlu yanını, sabırlı yanını yeniden tanımak.
Bütün gürültüye rağmen içindeki sessizliği duymak…
Kalp bazen bir mabettir, bazen bir savaş meydanı.
Orada iyilikle kötülük, sabırla telaş, affetmekle intikam her gün çarpışır.
Ama sen o meydanın sahibisin.
Kalbine dön, hükmünü yeniden ver.
Çünkü umut orada hükmünü bekliyor.
Ve unutma,
Dünya bazen çok gürültülü olur.
İnsanlar çok konuşur, ekranlar çok parıldar, fikirler birbirine çarpar.
Ama bütün o gürültü sustuğunda geriye sadece bir şey kalır!
Kalbinin sesi.
Ve o ses sana şunu fısıldar,
“Ben buradayım.
Umut hâlâ sende.
Kalbine dön!”
Bir an sessiz kal!
Dünya dursun ama sen durma…
Gözlerini kapat, kalbinin derinliğine doğru bir kapı aç.
Orada bir sükûnet var, bir bekleyiş.
Kalbin, yıllardır senden bir şey istiyor,
“Bana dön!”
Haydi bakalım sevgili okuyucu!
Şimdi yavaş ve derin bir nefes al!
Nefesin göğsünde bir dua gibi dolaşsın.
Her nefeste içindeki karmaşa çözülüyor, gürültü uzaklaşıyor, benliğin sadeleşiyor.
Zihnindeki sesleri sustur, çünkü hakikat sessizliği sever.
İçinde bir öz var çocukluğundan da acılarından da daha eski.
O öz, Yaratan’ın senin içine bıraktığı ilk nefesin yankısıdır.
Unutulmuş bir ayet gibidir, yeniden okunmayı bekler.
Kalbine dönmek, o ayeti yeniden hatırlamaktır.
Şimdi kalbini hisset!
Orası ne sadece bir et parçası ne sadece basit bir duygu.
Kalp, insanın Rabbine en yakın olduğu mekândır.
Orada dünyevi hiçbir unvan, hiçbir yara kalmaz.
Orada yalnızca sen ve seni var eden kudret varsınız.
Derin bir nefes daha al.
Her nefeste biraz daha özüne iniyorsun.
Her nefeste biraz daha maneviyata yaklaşıyorsun.
Artık sen bedeninden değil, özünden konuşuyorsun.
Ve o öz sana, “Ben seni hiç terk etmedim. Sen sadece dışarıda oyalanıyordun.” diyor.
Şimdi kalbinin ortasında bir ışık hayal et!
Ne ateş gibi yakıcı ne de puslu bir lamba gibi sönük.
Bu bir nur…
Kaynağı senden büyük, ama sana emanet.
O nur, senin ilahi tarafın.
Onu hatırladıkça hayatın anlam kazanıyor.
O ışığı göğsünden yukarıya, zihnine, yüzüne, sonra bütün varlığına yay.
Kalbinle düşün, özünle yaşa.
Çünkü insan dış dünyada kaybolur ama iç dünyasında bulunur.
Özünü bulduğunda, dünyanın yükü hafifler.
Artık biliyorsun,
Hiçbir şeyin cevabı dışarıda değil.
Sükûnet, güç, umut, bağışlanma hepsi içeride.
Hepsi kalbinde!
Ve kalbinde seni Yaratan’a götüren o ince, sessiz yol her zaman açık.
Kalbine dön!
Ve orada Rabbini bul.
Özüne dön!
Ve kim olduğunu hatırla Hoca!
Vesselam!..