Kırılan Cam mı, Kalp mi?

Kırılmak dediğimiz şey ise sıradan bir şey değil çok ama çok ciddi bir şeydir.

Bir gün bir genç bana dedi ki:
“Hocam, ben çok kırıldım…”
Dedim ki: “Ne kırıldı tam olarak, kol mu, bacak mı, kemik mi?

Yoksa yine kalbinin camdan olan kısmı mı çatladı?”
Birlikte güldük ama sonra sustuk.

Bazen susmak konuşmaktan daha çok şey söyler.

Kırılmak dediğimiz şey ise sıradan bir şey değil çok ama çok ciddi bir şeydir.

Kimi zamankelime kırar, kimi zaman bir bakış.

Bazen bir ihmal, bazen fazlaca bir ilgi insanın içini allak bullak eder.

Psikoloji kırılmayı çoğunlukla “incinme” veya “duygusal yaralanma” olarak ele alır. Ama dilimizde öyle zarif kelimeler var ki bir insanın duyguları birkaç harfle şiire dönüşür.

Mesela inkisar, anlamı biraz buruk: “kırılmak, çatlamak, kalben incinmek” demek.
“İnkisâr-ı dil” ise, “gönül kırıklığı” olur.

Gönül... O hassas, narin şey...

Kabı yok, kapağı yok. Ne zaman neye kırılacağı belli değil.

Veinhirâf;
“Eğrilmek, yön değiştirmek”

Psikolojide biz bunu biraz farklı okuruz:
Bir ilişkide, bir sohbette ya da bir beklentide kişi, kendinden, özünden sapar.
Bir bakarsın, sevdiğini memnun etmek için kendi iç sesini boğmuş...
Bir bakarsın, kırılmamak için hep başkalarının istediği gibi olmuş...
İşte bu da bir çeşit inhirâf. Kırılmamak uğruna kendinden uzaklaşmak.

Sonra hüzünvehazîn;
Hüzün, bilirsiniz, bizde neredeyse asaletle özdeş. Biraz Mevlâna, biraz Tanpınar, biraz da eski İstanbul gibi.
Modern psikoloji bunu “hafif depresif bir duygu durumu” diye tanımlar ama biz biliriz ki bu, biraz da insan kalabilmiş olmanın işaretidir.
Hazîn ise o hüznü yaşayan kişi. Yani halk tabiriyle, “içi cız edenler cemaati”nin asil bir üyesi.

Ama bence en zarif kelime teferruk;
Bu kelimeyi ilk duyduğumda limonlu bir Osmanlı tatlısı zannetmiştim. Oysaki ayrılık, dağılma, kopma demekmiş.
Bir dost meclisinden erken ayrılan ruh hâli gibi...
Bir mesaj atılmadan geçen akşam gibi...
Kimi zaman insanın kalbi, içindeki şeylerden bile teferruk eder.
Düşünceyle duygu birbirini terk eder. Kalır ortada kocaman bir belirsizlik. Kocaman bir sessizlik.

Peki ne yapalım?
Kırılmamak için duvar mı örelim, yoksa her şeye ağlayarak mı devam edelim?
Hayır.
Bence önce şunu bilelim:
İnsan kırılır.
Kimi zaman kırıldığı için daha iyi tanır kendini.
Kimi zaman o kırık yerden içeri ışık sızar.
Ama kırıldığını fark etmek, bunun için kelime bulmak ve bunu anlamak: işte asıl şifa burada başlar.

Evet, son cümle;
İnkisâr, sadece bir kırıklık değil; belki de “haddimizi bildiren” bir ruh hâlidir.
İnhirâf, “yoldan sapmak” değil, belki de “kendine dönme vakti geldi” demektir.
Ve hüzün, bazen sadece sessiz bir misafirdir. Gitsin diye değil, anlaşılsın diye gelmiştir.

Evet sevgili okur;

Kırılabiliriz.
Ama kırıldıkça da yeniden şekil alırız.
Belki biraz daha dikkatli, belki biraz daha derin, ama mutlaka biraz daha insanca…

Ve unutmayın:
Kırılan camın sesi çıkar, kırılan kalbin çıkmaz. Ama ikisi de keser...

30 Temmuz 2025

Dr. Mahmut Açık