Ortadoğu’nun Fitilini Ateşleyen Devlet: İsrail Yayılmacılığı ve Türkiye’nin Stratejik Gücü
Son yıllarda Ortadoğu’nun haritasını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme gayretinde olan İsrail, saldırgan politikalarına bir yenisini daha ekleyerek Azerbaycan’a yönelik tehditvari hamlelerde bulunmuştur. Lübnan’dan Suriye’ye, Yemen’den Filistin’e kadar birçok mazlum coğrafyada kan, gözyaşı ve yıkımın adı hâline gelen bu devletin şimdi Kafkaslar’a uzanması, bölgesel barışı tehdit etmenin ötesinde küresel bir güvenlik riski oluşturmuştur.
İsrail’in İran’a saldırısı, ardından Yemen’deki kaotik süreci körüklemesi, Lübnan’da direniş hareketlerini provoke etmesi ve Filistin topraklarında süregelen katliamları, onun sadece bir devlet değil, bir kriz mimarı olduğunun kanıtıdır. Bu kriz mimarlığı şimdi de Azerbaycan’a yönelmiştir. Ancak bilinmelidir ki bu coğrafya, zayıf iradelerin değil; köklü medeniyetlerin, stratejik devlet aklının ve güçlü liderliğin toprağıdır.
Türkiye: Sessiz Gücün Yükselen Sesi
Türkiye Cumhuriyeti, son yirmi yılda izlediği çok boyutlu dış politika anlayışıyla bölgesel denge unsuru olmanın ötesine geçmiş, oyun kurucu aktör hâline gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dirayetli liderliği ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın derin diplomatik birikimi, Türkiye’yi sadece savunmada değil, küresel stratejide de etkili kılan temel unsurlar hâline gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası platformlarda sergilediği kararlı duruş, mazlumların sesi olmanın ötesinde, zalimin karşısında duran vicdanın tezahürüdür. “Dünya beşten büyüktür” doktrini, yalnızca retorik değil, Türkiye’nin yeni yüzyıldaki dış politika kodlarının özüdür. Hakan Fidan’ın istihbaratçı geçmişiyle pekişen diplomatik hamleleri, Türkiye'nin sahada ve masada güçlü olmasını sağlamış, bölgesel istikrarı tehdit eden her girişime karşı anında refleks gösterebilecek kabiliyeti tesis etmiştir.
Sıradaki Hedef Türkiye mi?
İsrail’in saldırgan politikalarının doğal sınır tanımadığını görüyoruz. Bu bağlamda, Türkiye'nin jeopolitik konumu, askeri gücü ve diplomatik etkinliği karşısında bu tarz bir saldırganlık doğrudan çatışmayı göze almak anlamına gelir ki bu, yalnızca bölgesel değil, küresel düzeyde de sonuçları olacak bir tercihtir.
Türkiye, sadece toprak bütünlüğünü değil; kardeş halkları, tarihi bağları ve adaleti de savunmaktadır. Karabağ zaferinde gösterilen kararlılık, Filistin’deki zulme karşı yükselen ses, Türkiye'nin hamasi değil stratejik bir güç olduğunun göstergesidir. İsrail’in Azerbaycan’a yönelik tutumu, aynı zamanda Türkiye’yi hedef almanın dolaylı bir adımı olarak da okunabilir. Ancak bilinmelidir ki Türkiye, yalnızca kendi sınırlarının değil; kardeş halkların da teminatıdır.
Diplomasiden Caymayan, Ancak Tehdide Boyun Eğmeyen Bir Devlet
Türkiye, barıştan yana olan diplomatik duruşunu her platformda sergilemekle birlikte, gerektiğinde sahaya inmekten de asla çekinmemektedir. Ne Fırat Kalkanı ne Zeytin Dalı ne de Karabağ’daki stratejik hamleler unutulmalıdır. Sayın Erdoğan ve Sayın Fidan’ın yürüttüğü bu stratejik siyaset; kriz üretmeyen ama kriz yöneten, barış isteyen ama tehdide teslim olmayan bir devlet aklının ürünüdür.
Sözün Özü
Bugün İsrail’in yayılmacı politikaları karşısında Türkiye’nin suskun kalması beklenemez. Türkiye, artık sadece bir bölge devleti değil; küresel dengeleri etkileyen, insani diplomasiyle sahada fark yaratan bir aktördür. İsrail unutmasın ki bu coğrafyada zulümle abad olanın sonu hezimetle yazılmıştır. Ve Türkiye, adaletin terazisi olarak, mazlumların duasıyla yol yürümeye devam etmektedir.
14 Haziran 2025
Şeyda GÖKTEN