GÜNDEM

Özgür Özel’den Kurultay Mesajı: “Bu, Muhalefetteki Son Kurultayımızdır”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partinin Ankara’da gerçekleştirilen 39. Olağan Kurultayı’nda yaptığı konuşmada dikkat çeken mesajlar verdi.

Kurultay salonunda büyük coşkuyla karşılanan Özel, 40. Kurultay için “iktidar” vurgusu yaparak iddialı bir çıkışta bulundu.

Özel konuşmasında, “40. Kurultayımızdan tarih önünde söz veriyorum; bu kurultay, partimizin muhalefetteki son kurultayıdır. Bir sonraki kurultayımız, iktidardaki ilk kurultayımız olacak” ifadelerini kullandı.

“Artık iktidar zamanıdır” diyen Özel, partinin önümüzdeki süreçte daha kararlı, güçlü ve örgütlü bir şekilde sahada olacağını belirterek sözlerine şöyle devam etti:

“Şimdi ders zamanıdır. İktidara yürüyoruz. Gençlerin dediği gibi; iktidar, iktidar, iktidar.”

Özel’in açıklamaları salonda uzun süre alkışlanırken, konuşma CHP’nin seçim atmosferine daha kararlı bir hazırlık yapacağının sinyallerini verdi. Kurultayda partinin gelecek dönem siyasi stratejileri, örgüt yapılanması ve seçim hedefleri de masaya yatırıldı.
Özel'in açıklamalarından satır başları;

“Kim demiş sustuk? Kim demiş sustuk? Kim demiş direnmeyip teslim olduk?” İşte teslim olmayanlar burada! İşte teslim olmayanlar burada! İşte direnenler burada!

Merhaba dostlarım! Merhaba dostlarım! Merhaba dostlarım!
Dar yollardan geçtik. Bize ömür biçenler oldu; “Dayanamazlar, dağılırlar” dediler, “Vazgeçerler” dediler, “Teslim olacaklar” dediler. Ama yine buradayız, ayaktayız. Bin kere budadılar körpe dallarımızı, bin kere kırdılar; yine çiçekteyiz, işte yine meyvedeyiz. Bin kere korkuya boğdular zamanı, bin kez ölüm dediler; yine doğumdayız, işte yine sevinçteyiz.

Elips Haber'de yer alan habere göre, Hepiniz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin muhalefetteki son kurultayına hoş geldiniz. Şeref verdiniz! 81 ilde, 973 ilçede, baba ocağının bacasını tutturanlar burada; sabahın seherinde kapıyı açanlar, çayı koyanlar, o kapıyı gün boyu açık tutanlar burada. Atatürk’ün askerleri, cumhuriyetin muhafızları burada.

Tribünlerde, yurdun dört bir yanında büyük bir coşkuyu paylaşmak için gelen herkese hoş geldiniz diyorum. Şeref verdiniz. Sayımızı onurlandıran, siyasi partilerin değerli temsilcilerini, onların şahıslarında değerli genel başkanlarını ve tüm üyelerini, salonumuzu şereflendiren değerli büyükelçileri ve diplomatları, Avrupa Sosyalist Partisi’nden ve dünyadaki kardeş partilerimizden buraya gelen tüm yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.

Değerli yol arkadaşlarım, bugün kim olduğumuzu hatırlatma, unutanlara hatırlatma günüdür. Cumhuriyet Halk Partisi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinden, yani Kuvayı Milliye’den doğmuştur. Kurultayımız, 4 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi’dir. Delegelerimiz, Sivas Kongresi’nin kahraman 41 delegesidir.

Cumhuriyet Halk Partisi, önce kurtuluşu, sonra kuruluşu örgütleyen; Türkiye’ye eşit yurttaşlığı ve temel insan haklarını getiren; ülkemizi çok partili demokratik sisteme taşıyan, yani Türkiye’ye sandığı getiren partidir. 1970’lerde sosyal demokrasiyi iktidar yapan partidir. Bu parti, yıllarca iktidar olmasa bile milletin gücünden başka bir güç tanımayan, demokrasi fikrinden bir milim sapmayan bir partidir.

Gün olmuştur, partimiz ağır bedeller ödemiştir. 12 Eylül darbecileri tarafından kapatılmış, mallarına el konulmuştur.

"Bu kurultayı da vereceğiniz kararla partimizi iktidara taşıyacak kadroları belirlemeye geldiniz"

Genel başkanlarımız hapse atılmıştır, ama bir Anka kuşu gibi küllerinden doğmayı başarmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün yaktığı ateşi söndürmeye kimsenin gücü yetmemiştir; bundan sonra da yetmeyecektir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’ye yön veren, Türkiye’nin kurucu iradesini temsil eden partidir.

Her kurultay öncesi ülkeye bir seçim ruhu, bir seçim havası hakim olur. Kurultaylarımız hem partiyi hem ülkeyi değiştirme görevi ve sorumluluğu taşır. Sizler, Sivas Kongresi’ndeki temsilcilersiniz. Birileri ülkede sandığı kaldırmaya çalışırken, mahallelerden başlayarak, mahallelerimize koyduğumuz sandıklardan, ilçeye, ilden, il kongrelerine kadar, bu salona gönüllendirilen sizler, omuz başlarında 2 milyon üyemizin ve 86 milyon vatandaşımızın yüklerini ve sorumluluğunu taşıyorsunuz.

Bu kurultayı da vereceğiniz kararla partimizi iktidara taşıyacak kadroları belirlemeye geldiniz. Bunun için, bu önemli günde buraya, bu görevi yapmaya büyük bir disiplin ve kararlılıkla gelen tüm delegelerimizin şahsında Cumhuriyet Halk Partisi örgütünün ve tüm üyelerinin karşısında saygıyla eğiliyorum. Hoş geldiniz, iyi ki sizlerle yol arkadaşım, iyi ki birlikteyiz. Her günümüz birlikte mücadele ile geçti, geçiyor.

Bugün, benim için de geçtiğimiz iki yılın hesabını sizlere, kurultayımıza verme günüdür. Bugün verdiğimiz sözleri tutabilmenin iç huzuruyla karşınızdayım. Tarihin o dönüm noktasındaki kurultayımızda mertçe yarıştık, mertçe rekabet ettik. Kurultayımızın ardından dört ayda ilk seçimlerimize hazırlandık. Kadınlara, gençlere ve bilime güvenerek yola çıktık. Dar vakte, tam 106 yerel seçim mitingi sığdırdık. Örgütümüze güvendik, özgüvenli siyaset yaptık ve söz verdiğimiz gibi ilk seçimde partimizi 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi yaptık.

Yüzde 25 olan oyumuzu, 10 ay sonra ittifak olmadan yüzde 38’e çıkardık. Milletimizin desteğiyle, alınamaz denilen yerleri, mucize gibi düşünülen ilkeleri ve şehirleri kazandık. Kimisi Adıyaman’ı, Kütahya’yı, Afyon’u, Uşak’ı, Kastamonu’yu, Manisa’yı, Denizli’yi, Bursa’yı, Balıkesir’i kazandık. O gece, 411 belediye başkanlığı ile nüfusun yüzde 85’ine hizmet etme imkânını yakaladık. Bunu tek başımıza biz değil, her biri birbirinden kıymetli adaylarımızla, örgütümüzle ve milletimizle birlikte başardık.

Yerel seçimlerden sonra da durmadık. İllerimizi dolaştık, halk buluşmaları gerçekleştirdik. Yetmedi, partimizi yeniden sokağa ve meydanlara taşıdık. Atanmayan öğretmenlerden, işçilere, emeklilerden çiftçilere kadar 9 ayrı tematik miting yaptık. Partimizin yurt dışındaki bağlarını güçlendirmek için çok çalıştık; Sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcısı olarak ülkeye toplam 20 ziyaret gerçekleştirdik.

"Ankara’da oturmadık, Ankara merkezli siyaset yapmadık"

19 Mart’tan sonra darbeye karşı direniş evresine geçtik. 255 günde 72 eylemde toplam 11 milyon yurttaşımızla meydanlarda buluştuk ve iki yılda 62 ilde 208 kez meydanları doldurduk. Meydanlara dolmadık, meydanlardan hep birlikte taştık. Ankara’da oturmadık, Ankara merkezli siyaset yapmadık. Bize istikamet verilmeyecek ellere de teslim olmadık; millet merkezli siyaset yaptık, milleti de bu siyasete kattık ve ortak ettik.

Baba ocağına katılımları artıracağımızın sözünü vermiştim. İki sene önce 1,2 milyon olan üye sayımızı tam 2 milyona ulaştırdık. Yeni döneme uygun bir tüzük ihtiyacını dile getirmiştik. Aylar süren çalışmalar sonucunda, 81 il başkanımızın sahiplenmesiyle ve büyük emekleriyle, büyük bir mutabakatla yeni tüzüğümüzü neredeyse oy birliğiyle kabul ederek yürürlüğe koyduk.

Gençlerin ve kadınların önünü daha da açtık. Örgütümüzün ve üyelerimizin adaylıklardaki söz hakkını güçlendirdik. Küçük kurultayımızı yeniden şekillendireceğimizi söylemiştik; örgüt temsilcilerini meclisimize dahil ettik ve katılımcılığı artırdık. Yeni bir programın sözünü vermiştik. Bir yıl boyunca, emek emek okuduğumuz programımızı hazırladık; önce 81 ilde, sonra 923 ilçede, ardından tekrar 81 ilde, il danışma kurullarıyla yerelde, ilçeden ile, sivil toplumla, sendikalarla, meslek örgütleriyle, kanaat önderleriyle çalışarak olgunlaşan raporları Ankara’ya yolladık.

Dünyaya, doğru zeminden ve doğru perspektiften bakan harika bir ekibin çalışmasıyla, başarılı sosyal demokrat programları inceledik; uygun kısımlarından yararlandık. 600 akademisyen, 600 örgüt temsilcisi ve gençlik ile kadın kollarımızın dışında 250 genç arkadaşımızla hep birlikte çalıştık. Gençlik ve kadın kollarının içine sinen, parti dışındaki gençleri ve kadınları da kapsayan, hepsini birden buluşturabilen bir çalışmayı tamamladık.

19 Eylül’de, genel başkanlarımızın Allah gani gani rahmet eylesin; Altan Abi oradan hepimize gurur ve özlemle bakıyor. Bir önceki kurultayı da birlikte, Saraçhane’de otobüsün üstünde birlikte gerçekleştirmiştik. Bu süreci yürütürken, delegelerden imza toplamak, toplanıp toplanmadığı tartışmaları gibi meseleleri değerlendirdik. Mevcut genel başkan, imza toplanmazsa aday olamaz; aday olanlar ise yüzde beşiyle aday olabilirler. Bu yöntem, tartışmaların önünü kesen, gerçek gündeme odaklanan bir uygulama oldu.

Genel başkanlarımızın önerisi ve delegelerimizin bunu tüzüğe koymasıyla, bu seneki kurultayımız 4–9 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirildi. 4 Eylül, Sivas Kongresi’nden, 9 Eylül ise hem ülkenin düşman işgalinden kurtuluşu, hem partimizin kuruluşu, hem de kapatılan partimizin yeniden kurulduğu güne atfen seçildi. 19 Eylül’de Kurtuluş Haftamızı, bir yıllık emeğin sonunda ortaya çıkan programımızı hep birlikte konuşarak ve tartışarak coşkuyla kutladık.

"Bu kurultay, partimizin muhalefetteki son kurultayıdır; iktidardaki ilk kurultayımız olacak"

Varsın olsun, ekranı ortadan ikiye böldüler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul’daki baba ocağına kayyum atadılar, 5.000 polisle saldırdılar. Bunu tam da, programımızı hep birlikte bu kurultaya yollayacak son halini verdiğimiz 8 Eylül gününde yaptılar.

Bize yapılan her provokasyona, her türlü saldırıya, bizi pozitif gündemden başka gündemlere çekmeye çalışanlara inat, sesi yükselttiğimiz gündü ama sözünü yükseltmenin, içeriğe önem vermenin ve bu ülkeyi yönetecek kadroların, bu ülkeyi yönetecek programın hazır olduğuna inancımızla, milletimizin hep karşısında kararlılıkla, hem cesaretle hem de metanetle durduk.

Şükürler olsun, dün hep birlikte sizlerden gelen talepleri de görerek, son metne, son komisyonda dahi doğru önerileri dikkate alarak ve haklı eleştirilere uyum yaparak metni buraya getirdik. Burada yapılan tartışmalardan sonra, oy birliğiyle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 81 ilden gelen seçilmiş ve tüm doğal delegelerinin oy birliğiyle programımızı hazırladık. Bundan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi bu salondan “Şimdi iktidar zamanı” diyerek ayrılmaya, iktidara yürümeye hazırdır.

Verdiğimiz değişim sözünün altını tüm bu adımları atarak doldurduk ve şimdi kadroları, tüzüğü, parti programı yenilenmiş, kendine güvenen bir parti olarak hep birlikte geleceğe yürüyor. Kimileri kazanmış, kimileri yenilgiyle tanışmamış bir kadroyuz ve size, bu kurultaydan geçen kurultaylı olduğu gibi bir söz vererek ayrılmayı ve bu sözü tutmayı, kendim için hayatımın onur meselesi sayıyorum.

Geçen kurultayda, bu salonda, 1970’lerde rahmetle andığımız Ecevit’in yaptığı gibi, yerel ve genel tüm seçimlerden partisini birinci çıkardığını gördük. Bizim de bunu başaracağımızı, eğer bunu başaramazsak, bu görevde kalmayacağımızı söylemiştim. Bu sözü verdikten 4–5 ay sonra, bu sözün ilk adımını atmak, bu sözü ilk sınavda tutmak nasip oldu.

Şimdi, burada, bu kurultaydan, 40. kurultayımızdan tarih önünde söz veriyorum: Bu kurultay, partimizin muhalefetteki son kurultayıdır; iktidardaki ilk kurultayımız olacak. Artık iktidar zamanıdır. Şimdi ders zamanıdır. Şimdi iktidar zamanıdır. İktidara yürüyoruz. Şimdi iktidar zamanı; gençlerin dediği gibi: iktidar, iktidar, iktidar.

“’Bu süreç CHP’ye yarıyor’ korkusuyla normalleşme havasını bozmayı tercih ettiler”

İki yılda bu ülkede açılan derin yaraları hatırlamamız gerekir. Yerel seçimlerden sonra bir yandan partimizde politika üretirken, diğer yandan belediyelerimizde hizmetler ürettik. Kısa sürede belediyelerimizden memnuniyet oranları, yerel seçimde alınan oyların çok daha üzerine çıktı. Partimiz, yapılan tüm anketlerde birinci parti olmaya devam etti.

Birinci parti olmanın sorumluluğuyla siyasetin yönünü milletin sorunlarına çevirmek için çabaladık. Biz “normalleşme” dedik, adı da normalleşme kaldı. Daha önce bayramda, seyranda bizi aramayanları, seçmenlerine hürmeten biz aradık. Şehit cenazelerinde selam vermeyenlere selam verdik. Anıtkabir’de yüzümüze bakmayanlara misafir olduk, misafir ettik. Bu ülkede kavgayı ve kutuplaşmayı bitirmek istedik. Millet bizden kavga değil, hizmet bekliyor. “Milletin sesini duyun, milletin sandıkta yazdığı mektubu okuyun” dedik. Bu tutum vatandaşlardan büyük destek gördü.

Ancak olanlar da bundan sonra oldu. Anketlerde geriye düştüğünü, CHP’nin oylarının emanet olduğunu, seçimden sonra hemen döneceğini düşünenler, CHP’yi her ay biraz daha iyi bir noktada görenlere bu sürecin CHP’ye yaradığı açıkça görüldü. Hatta bitirmeyin, dediler; “Bu süreç CHP’ye yarıyor” korkusuyla normalleşme havasını bozmayı tercih ettiler. Yeniden kavgaya, kutuplaşmaya döndüler. Pişman olmadan siyaset yapamayacaklarını o günden belli ettiler.

“Buradan bir kez daha söylüyorum; Ekrem İmamoğlu adayımızdır”

Sosyal Güvenlik Kurumu borçları üzerinden belediyelerimizin gelirlerini kesmek istediler. Bakanlarına, canlı yayında CHP’li belediyeleri “silkeleyin” talimatı verdiler. Daha sonra tarihte görülmemiş bir yola tenezzül ettiler. Tayyip Bey, bizimle siyasi rekabet edemeyeceğini anlamıştı. Kendisine de partisine de artık güvenmiyordum. Ana kademesine, kadın kollarına ve gençlik kollarına güvenmiyor, inanmıyordu. İşte bu yüzden hiçbir partide olmayan dört bir kolu kurdu ve AK Parti, yargı kollarının başına, Anayasaya aykırı olarak bir bakan yardımcısını, bir siyasi kişiliği İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı sıfatıyla atadı. Çünkü onun artık bizimle siyasi rekabet edecek takati yoktu.

Darbeciler bu kez postalla, tankla değil, üzerlerindeki cübbelerle geldiler. Sonra herkes tutsun, kimse tepki göstermesin istediler. Gösterileri yasakladılar, meydanları ablukaya aldılar, otobüsleri durdurdular, metroları kapattılar, köprüleri kaldırdılar, vapurları bağladılar. Her şeyi hesap ettiler, ama millete hesap edemediler.

Cumhuriyet Halk Partililer Beyazıt Meydanı’nda toplandı. İki tarafta da seçtiğine sahip çıkmak, sandığa sahip çıkmak, iradesine ve geleceğine sahip çıkmak için önlerine konulan barikatları açtılar ve Saraçhane’de buluştular. Yedi gün, yedi gece; aynı meydanda, aynı otobüsün üstünde, aynı mikrofondan yükselen sesimize güç verdiler. Darbecilere geçit vermediler, onları Saraçhane’den püskürttüler.

Saraçhane’deki yedi gün, yedi gece süren ve ilk gece “Ne olacaksa bu gece olacak” dediğimiz, bin kişi bile toplanamaz denilen önlemlere rağmen, 110.000 kişiyle toplandık. 23 akşamı, Saraçhane’de bir milyon 200 bin kişi vardı. Orada olmasa da, kendi memleketinden, ilinden, ilçesinden bu mücadeleye yüreğini koyanlara selam olsun, helal olsun.

Dört günlük gözaltı süresini 23 Mart’taki ön seçime denk getirmişlerdi. “Aday gözaltındayken ön seçimi yapamazlar” dediler. Ama bu hesapları tutmadı. Sandığı koyduk, sandığın yanına dayanışma sandıklarını da koyduk. Milletimizi davet ettik ve iki milyon üyesi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanına, dayanışma sandıklarıyla 15,5 milyon vatandaşımız koşup geldi, oylarını kullandı. En genci on sekiz, en yaşlısı yüz dört yaşındaydı. Elbette altı yaşında çizdiği resmini sandığa atanlar da vardı; karnında üç aylık bebeğiyle gelen de oldu, iki elinde iki bastonuyla merdivenleri tırmanan da…

Biz onlara “Gelin, seçin, tarihe geçin” demiştik; geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Bugün adayımızın metrodaki sesinden, duvardaki resminden, sosyal medyadaki hesabından bile korkuyorlar. Onlara buradan bir kez daha söylüyorum; Ekrem İmamoğlu adayımızdır. A planımız da, B planımız da, S planımız da budur.

Onun da mücadelesinin meşru yolu sandıkta yarışmaktır. Ekrem İmamoğlu milletin adayıdır; sarayın adayı kimse, kendisine güveniyorsa meydana çıkmalıdır. Ekrem İmamoğlu ile yarışacaksan millete güveneceksin; karşısına çıkacaksın. Hodri meydan! Yargı kollarına değil, teşkilatına güveneceksin.

“Hodri meydan! Getirin sandığı, millet versin kararını”

Ben örgütüme güveniyorum, ben milletime güveniyorum. Adayın burada, örgütün burada. Sandık nerede? Hodri meydan! Getirin sandığı, millet versin kararını.

Bugün 15 belediye başkanımız ve yol arkadaşımız tutukludur. Her birinin değerli aileleri—eşler, çocuklar, anneler, babalar—bu salondadır. Bize emanettir, millete emanettir.

Yalanlar, iftiralar attılar; yalana iftiraya doymadılar. Tam 237 gün sonra iddianame yazabildiler, ama attıkları, sekiz aydır tartıştıkları yalanların iddianamede arkasında duramadılar. İddianameye o yalanları yazamadılar.

Bu aziz milletin vicdanında, kendileri yargılanır oldu. Millet, dünün mağdurlarının nasıl zalim olduğunu gördü. Sayın Erdoğan da bu gerçekleri görünce rahatsız oluyor ve gazetecilere, basın mensuplarına “Anlatamıyorsunuz” diyerek yükleniyor, zorluyor. Ama bir yalan, bir doğrunun; bir iftira, bir hakikatin karşısında ne kadar dayanabilir ki?

Çok rahatsız oldu. O videoyu, genel istek üzerine, milletimize bir kez daha arz ediyorum. Görelim bakalım, hangi iftiralar atılmış ve ne duruma gelmişiz.

“Gün, bu kara düzene itiraz etme günüdür”

Tüm vatandaşların vicdanına sesleniyorum: Bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar kul hakkı olur mu? Rahmetli Erbakan’ın dediği gibi, “Ömür boyu alınları secdeden kalkmasa bu vebali ödeyemezler.”

Bu ülke elbet çok kara kışlar, çok zor zamanlar gördü. Kim inandığını özgürce dile getiremiyor artık; kaşını oynatanın malına mülküne çöküyorlar, “Acaba?” diyenin kulağını çekiyorlar; sonra ortalıkta bir daha görünmüyor. Gazeteciler tutuklanırken onların arkadaşları susuyor; sanatçılar, sabahın köründe ip gibi sıraya dizilip haysiyetleriyle oynanırken diğer meslektaşları konuşmuyor. Siyasetçilere, iş insanlarına, sivil toplum temsilcilerine kelepçe vurulurken diğerleri “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyor.

Milyonlar direnirken, bedel öderken susanlara soruyorum: Bu suskunluğu, bu çaresizliği kim öğretti size? Komşunuz zordayken fırlayıp gitmek yerine sessizce kapıyı çekip arkanızı dönmeyi…

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır diye diye yoğrulan bu topraklarda, yanı başınızda yaşananlara susmaya nasıl alıştırıldınız? Ne zaman unuttunuz bu ülkenin nasıl kurtulduğunu? Seyit Onbaşı’nın sırtında mermi değil, milletin kaderini taşıdığını… Ne zaman unuttunuz Nene Hatun’un sadece yaralı askerlere değil, milletin haysiyetini kurtarmaya koştuğunu?

Elinde kumandası, üstünde pijamasıyla oturanlara sesleniyorum: Gün, sokaklara çıkma; meydanlara akma günüdür. Gün, dayanışma ve direnme günüdür. Gün, bu kara düzene itiraz etme günüdür.

Ya o pijamayla evinde oturup sıranın sana gelmesini bekleyeceksin ya da meydanlara çıkıp bizimle birlikte bu darbeyi püskürteceksin.

Evde elinde kumandasıyla oturan pijamalıya sesleniyorum: Ya meydanlara çıkacaksın, bu darbeyle yüzleşeceksin, nereye davet ediliyorsan oraya güç vereceksin, itiraz edeceksin, sandığı ve Cumhuriyeti kurtaracaksın ya da sonra hayıflanmayacaksın. Meydanlar bizimdir, sokaklar bizimdir, mücadele bizimdir. Türkiye hepimizindir. Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.

“19 Mart bir sivil darbedir”

Destek veren tüm genel başkanlara, siyasi partilere teşekkür ediyorum. Ve hangi partiden olursa olsun tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: 19 Mart bir sivil darbedir. Görünen hedefi Atatürk'ün iki büyük eserinden biri olan CHP olsa da asıl hedefi Atatürk'ün diğer eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Sandık olmazsa Cumhuriyet olmaz. Demokrasi olmazsa Cumhuriyet olmaz. Adalet olmazsa, hukuk olmazsa Cumhuriyet olmaz. DEM Parti'nin eş genel başkanlarının hapse atılması da Zafer Partisi genel başkanının hapse atılması da 19 Mart darbesi de bir bütün olarak siyaset kurumunu, halkın seçme ve seçtikleri tarafından yönetilme hakkını hedef almaktadır.

İşte tam bu nedenle biz bir mevzu olarak partimizi değil, bir cephe olarak demokratik siyaseti savunuyoruz. Herkesi de bizi değil, kendi varlıklarını ve çok partili rekabeti savunmaya davet ediyoruz. Herkesi, canı istediğinde “Şu parti kapatılsın” deyip kapatılmıyorsa “Anayasa Mahkemesi de kapatılsın” diyenlerin demokratlığını hatırlamaya davet ediyorum.

Bir Stockholm sendromuna kapılmamaya, dün elinden zor kurtulduğunuz celladınıza âşık olmamaya davet ediyorum. Meydanların susmadan haykırdığı gibi: Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiç birimiz.

"AK Parti iktidarının 23 yılda kurduğu kara düzenin ta kendisidir"

İBB iddianamesi der ki, “Özgür gelecek” pankartı açıldığında hep “Birazdan güzel günler göreceğiz, güneşli günler” diyerek ülkede iktidarı devralacaklarını… İddianamede yok ki, “Özgür gelecek” pankartıyla bunu önceden planladıkları, salona girdiğinde “Güzel günler göreceğiz” diyerek ülkenin yönetimini değiştireceklerini ve ülkeye örgütün belirlediği Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmayı planladıkları anlaşılıyor.

Buradan o iddianameyi yazana, yazdıranlara sesleniyorum: Ne sandınız ya? Güzel günler gelecek, bu kötü günler bitecek. Güzel günler gelecek, güneşli günler… Hep birlikte o güzel günlere geleceğiz. “Özgür gelecek” dedik, geldik işte, buradayım. Seçim olacak, bu millet görev verecek; Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olacak. Buradayız, karşınızdayız. Cesareti olan çıksın karşımıza.

Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapatmaya kalkanlar bilsin ki, bizi çok yılanlar sokmaya çalıştı. 12 Eylül’de Kenan Evren bu partiyi kapatabileceğini sandı. Millet yine Gazi’nin emanetine sahip çıktı, kapıdaki kilidi kırdı. Gücünü milletten alan dev çınar dimdik ayaktadır. Bu çınar milletimizle var olmuştur, ilelebet de var olacaktır. Emanet olan bu çınara uzanan elleri biz değil, millet kırar arkadaşlarım.

Peki bunca saldırıyı, bunca haksızlığı neden yaşıyoruz? Bakın, Türkiye’de yıllardır kurgulanan bir düzen var: Değişmeyen aktörleri, yeni kuşağa direnen siyasetçileri, millete dayatan bir düzenle karşı karşıyayız. Müesses nizam kendi siyaset kurgusunun bozulmasını istemiyor. Bu kurguda CHP’ye de bir yer tarif ediyor. “Bütün devlet” diyor… Kimi “devlet aklı” diyerek bu düzeni savunuyor; bir avuç insanın menfaatine derin kılıflar uyduruluyor.

Bugünün müesses nizamı nedir diye sorarsanız: AK Parti iktidarının 23 yılda kurduğu kara düzenin ta kendisidir. Artık bu müessesenin zaman içinde çıkarlarıyla milletin çıkarları birbirinden ayrışmış, birbiriyle karşı karşıya gelmiştir. Bu düzende birileri zengin, birileri fakirdir; birileri güvende, birileri güvende değildir; birileri eşit, birileri daha az eşittir. Çünkü müesses nizamın çarkı, 86 milyonun değil, kurdukları düzeni güvende tutmak için dönmektedir.

İşte biz bu müesses nizamın çarkına çomak soktuk arkadaşlar, çomak soktuk. Biz birbirinin aynısı olan bir düzene başkaldırdık. “Ben devletim” diyenlere milletin gücünü hatırlattık. “Kurultayı kazanamaz.” dediler, kazandık. “Yerel seçimleri kazanamazlar.” dediler, başardık. “Bunlar ittifak kuramaz.” dediler, Türkiye ittifakını kurduk. “Sokağa çıkmayın, partinizde oturun.” dediler, vallahi de oturmadık. “Oraya gideceksin, şuraya gitmeyeceksin.” dediler; doğru bildiğimizi yaptık, doğru bildiğimizden şaşmadık.

İşte CHP hedefteyse sebebi budur. Artık kimse Cumhuriyet Halk Partisi’ne sınır ve istikamet çizemez. Siyaseti bildiğimiz gibi yaparız. Bir hesap vereceksek sadece milletimize veririz.

"Cumhuriyet Halk Partisi’nde de özgüvensiz siyaset devri kapanmıştır"

Şunu hepinizin çok iyi anlamasını isterim; zamanı gelmiş bir vedaya direnenlerin düzeni bozulmasın diye milletin huzuru ve refahı feda edilmeyecektir. Verdiğimiz mücadele, yeninin eskiye karşı mücadelesidir. Türkiye’nin gelecek yürüyüşü, AK Parti’nin kara düzeninin krizlerine, kaoslarına, kavgalarına sıkıştırılamaz. Bu mücadele, veda edemeyenlerle geleceğe yürüyenler arasındadır.

Yaşadığımız tüm sıkıntılar ve tüm zorluklar, yeninin doğum sancısıdır. Türkiye bir doğum sancısı çekmektedir; ancak hiçbir güç, yeninin doğumuna veya gidişine mani olamayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde de özgüvensiz siyaset devri kapanmıştır. Artık yüzde yirmi beş değiliz; yüzde kırk’a uzanan bir seçmen kitlemiz var. Daha önce eli CHP’ye gitmeyenler artık bizimledir. Partimiz herkesin baba evidir; bu sofrada herkese yer vardır.

Bundan sonra da demokratları kapsayan; sosyal demokratlarla, milliyetçi demokratlarla, muhafazakar demokratlarla, Kürt demokratlarla, liberal demokratlarla, sosyalist demokratlarla hep birlikte yürüyeceğiz. Müesses bir zaman savcıları ve hakimleri olabilir, ama bizim yanımızda millet var. Millet yanımızda…

Kirasını ödeyemediği için okulu bırakan öğrenciler var; akşam sokakta yürümeye korkan kadınlar var; pazardan filesi boş dönen emekliler var; sendikalaşması engellenen, örgütlenme hakkı engellenen ve sömürülen işçiler var. Artık hayat standardı bozulan, yoksullaşan orta direk var. Güzelim okullardan mezun olup, yoksulluk sınırının altında maaşlara çalıştırılan, her gün sırtındaki yük biraz daha artan; sen atma tehdidiyle terbiye edilen, korkutulan beyaz yakalılar var. Hali vakti yerinde olsa da işinin, malının, mülkünün ve geleceğinin endişesini duyanlar, önünü göremeyenler var.
Biliyoruz ki milletimiz büyüktür. Biliyoruz ki bir gün devletle millet karşı karşıya gelsin istenmez. Bu millet devletini sever, çağırır, askere gider, vergisini verir; ama büyük olan millettir. Siz bir gün devleti milletin karşısına dikerseniz, millet o zaman kendi tarafındadır. Devletle millet yarışırsa, millet kazanır. Millet kazanacaktır.