Sınav kaygısından bahsederken genellikle bu işi sınava girecek çocukların üzerine yıkarız.

İşimize gelir bu!

“Kolay lokmadır onlar, ne dersek inanırlar!” diye düşünürüz.

Ama işin aslı öyle değil!

Yani sınav kaygısını çeken ve bu işten mustarip olan sadece öğrenciler değil; öğrenciler kadar, belki de öğrencilerden daha çok veliler (anne-baba-ebeveynler).

Neden kaygılanırız?

Sonucun belirsizliğinden, beklentinin yüksek olmasından, rezil oluruz düşüncesinden, aşağılanmaktan korktuğumuz için.

“Benim gibi bir adamın çocuğu nasıl olur da başarısız olur!” düşüncesinden.

“O kadar para harcadım, emek verdim, zaman verdim, hani tabir yerindeyse yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, saçımı süpürge ettim, eh artık iyi bir üniversite kazansın da şööyylee mahallede konu komşuya, eşe dosta ben de hava atayım” düşüncesinden.

“İyi bir meslek sahibi olsun da açta açıkta kalmasın, geleceği garanti olsun, onun bunun eline bakmasın, duygusundan...”

Bla bla bla…

Hey! Sevgili anne babalar!

Ebeveynler!

Bir şeylere sahip olduğunu düşünenler!

Size sesleniyorum bu yazıda, iyi dinleyin!

Önce şu konuda anlaşalım.

Biz çocuklarımızın sahibi değiliz. Biz sadece ve sadece çocuklarımızın anne-babalarıyız, onlara bakmakla sorumlu kişileriz.

Onlar daha dünyaya gelmeden önce sorumluluklarımızı bilip kabul ettik.

Biz, manavdan karpuz almadık. Bizim birbirimizi seçme şansımız yoktu.

Bu saatten sonra ilk yapmamız gereken şey, onların yetişkinliğe neredeyse erdiğini ve birer birey olarak kendileriyle ilgili kararları verebileceklerini kabul etmemizdir.

Ancak onları kafamızdaki yetişkin kalıbına sokmaya çalışmak, bizlerden uzaklaşmalarını sağlamaktan başka bir işe yaramaz.

Unutmayın, bizler çocuklarımızın öğretmenleri de değiliz.

İsmimizin önünde doktor, doçent, profesör de yazsa bizler çocuklarımızın gözünde öğretmen değil birer anne-babayız.

Haydi bakalım, onlara öğretmen gibi davranmayı bırakın. Kaygılandırmayan, germeyen anne-baba rolünü bir an önce öğrenmeye bakın.

“Hocam ben kaygılandırıcı hiçbir davranış sergilemiyorum!” demeyin sakın.

Bazen farkına varmadan sergiliyoruz biz bu davranışları.

Evet bile-isteye yapmıyoruz ama bilmeden-istemeden hatalı davranabiliyoruz.

Bakın çocuklarınız sizler için ne diyor, merak ediyor musunuz?

İyi okuyun o zaman:

“Babam sınav sonuç analizimi alıp sınav yorumu yapmaya çalışıyor. Ancak sınav sistemini iyi bilmediğinden sayısal bölümdeki tüm sorulara neden yanıt vermediğim konusunda beni eleştiriyor.”

“Babam sınav sonucuma bakarken başarı sırama değil, sürekli puanıma göre başarımı yorumlamaya çalışıyor. Oysa her deneme sınavının farklı bir ortalaması var. Ama bir türlü anlatamıyorum.”

“Annem gazete ve dergilerdeki sınavla ilgili haberleri kesip kesip önüme koyuyor. Bu bilgiler en doğru şekilde zaten okulda bize aktarılıyor ama beni anlamıyor.”

“Ben test çözerken annem ya da babam başıma dikilip süre tutuyorlar. Sabit zamanda çözdüğüm soru sayısını ölçmeye çalışıyorlar. Bu durum beni çok geriyor.”

“Annem ya da babam her gün kaç soru çözdüğümü öğrenmeden uyuyamıyorlar.”

“Babam bana ders çalışma programı yaptı ve bunu uygulayıp uygulamadığımı kontrol etmeye çalışıyor. Yeter artık! Vallahi bıktım!”

Yapmayın sevgili ebeveynler! Allah rızası için yapmayın!

Gidin işinizi yapın.

Çocuktan çok çocuk için kaygılanmayın. Onları da kaygılandırıyorsunuz.

“Hocam biz ne yapıyoruz ki bu kadar yükleniyorsunuz bize?” dedi geçen bir öğrenci velisi telefonda.

Dedim daha ne yapacaksınız?

Çocuğunun okul ödevleri için kütüphane araştıran veli mi ararsınız,

Sınav başvuru formunu (YKS) çocuğu için kendisi dolduran anne-baba mı ararsınız,

Çocuğuna sürekli ders programı yapan;

Çocuğun deneme sınavlarını kursa gelip çocuktan önce alıp kontrol eden;

Çocuğun arkadaşlarının netlerine kadar araştırıp kıyaslayan;

Sınav öncesi lapa yapıp eliyle çocuğuna yedirmeye çalışan anneler mi,

Okunmuş suyu içiren, okunmuş şekeri yedirmeye çalışan anne-babalar mı,

Ve sınav için evde, ailede, mahallede anayasayı askıya alıp olağan üstü hal ilan eden anne-babalar mı ararsınız.

Misafir kabul etmez, televizyon seyretmez, yıl boyu herhangi bir sosyal aktivite yapmayı aklına bile getirmezler.

Sevgili ebeveynler!

Bu çocukların yükleri çok ağır!

Bu çocuklar kendilerini size karşı borçlu hissediyorlar, bu borcu ancak üniversiteye girerlerse ödeyebileceklerini düşünüyorlar. Bu da onları geriyor, “Ya kazanamazsam, ailemin ve çevremin yüzüne bakamam!” diye düşünüyorlar.

Bu çocuklar, mutlu olmanın ve başarılı olmanın tek yolunun üniversite kazanmak olduğunu zannediyorlar.

Üniversiteye girersem değerliyim, kabul görürüm; giremezsem değersizim ve kabul görmem, diye inanmışlar.

Bizim bu gergin ve kaygılı çocukları daha da germeye ve kaygılandırmaya hakkımız yok!

Peki ne yapalım hocam?

İşte burası en sevdiğim bölüm.

Bir hoca olarak nasihat etmeye bayılıyorum.

Önce öğretmenliği bırakın ve anne-baba olun.

Sonra mı?

Sonra ilan ettiğiniz tüm olağan üstü hal kurallarını kaldırın ve normal davranmaya başlayın. Sınava hazırlık süresince veya sınava kısa bir süre kaldığında evdeki düzen ve genel hava “her zamanki gibi” olmalıdır.

Öğrenciye sınava hazırlanıyor diye hiç sorumluluk vermemek de doğru değildir. Ama üstesinden gelemeyeceği ağır sorumluluklar da yüklemeyin.

Sınava hazırlık sürecinde ergenlik döneminin en zorlu dönemleri atlatılmış olsa bile unutmayın ki çocuğunuz ergenlik dönemini henüz bitirmedi. Ondan tipik yetişkin davranışları sergilemesini beklemeyin.

Sevgiyi sınav başarısına göre şartlı sunmayın. Sınav sonucu ne olursa olsun o sizin çocuğunuz olmaya devam edecek.

Eleştirilmesi gereken durumlarda eleştirin, ancak yargılayıcı olmayın.

Sınava gireceklere Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan altın tavsiyeler Sınava gireceklere Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan altın tavsiyeler

“Ya olmazsa?” sorusunu birlikte yanıtlayın. “Bu yıl üniversite olmazsa” hangi alternatiflerin gündeme geleceği mutlaka önceden belirlenmeli. Alternatifsizlik var olan olağan gerginlik ve kaygıyı, aşılması güç bir boyuta getirebilir.

Okursan hem kendini hem de bizi kurtarırsın” türünde kahramanlık rolleri yüklemeyin.

Her ailede zaman zaman olağan sayılabilecek tartışma ve çekişmeler olmaktadır.

Olağan tartışmalar sağlıklı iletişimin de göstergesidir. Ancak tartışmaların huzuru bozacak düzeye gelmemesine özen gösterin.

Çocuğunuzun tüm yaşamını sadece ders çalışarak geçirmesini beklemeyin. Dersin dışında her şeyi yasaklamak, başarıyı getirmeyecektir.

Huzurlu, sakin bir ortam oluşturun.

Ders çalışma davranışını, gayretini önemseyin ve saygılı davranın.

Son yıllarda sınava hazırlık sürecinde cep telefonu ve bilgisayarın bilinçli kullanılmamasının sorun haline geldiğini görmekteyiz.

Bu konuda aile bireylerinin yazılı bir anlaşma yapıp uyulacak kuralları birazcık esprili bir dille maddeler halinde sıralaması ve imzalaması iyi bir yöntem olabilir.

Anne ve babaların “sana güveniyorum” ifadesini öğrenciler genelde “senden bekliyorum” şeklinde algıladıklarından, bu ifadeyi sıkça kullanmak olumlu bir etki oluşturmayacaktır. Hatta kaygıyı artıracaktır. Eğer çocuğunuzun gerçekten çalıştığını gözleyebiliyorsanız “Ne kadar emek harcadığını görüyorum, hiçbir emek karşılıksız kalmaz” demek daha etkili olabilir.

Üstün beklentiler oluşturmayın.

Sağlıklı olmanın bilgili olmaktan önce geldiğini unutmayın.

Hazıra alıştırmayın. Çocuğunuz otelde kalmıyor ve siz oda servisi yapan personel değilsiniz.

Lütfen, ama lütfen karşılaştırma ve kıyaslama yapmayın. Her çocuk özeldir. Her çocuğun kendine mahsus yetenekleri, becerileri vardır.

Yaptığınız fedakarlıkları çocuğunuzun yüzüne vurmayın. Vuracaksanız fedakârlık yapmayın.

Ve

Sınav yaşamın en önemli olayı değildir, çocuğunuzun sınav stresini kullanmasına izin vermeyin. Sınavı bahane edip, hayatı size ve etrafındakilere çekilmez yapmasına müsaade etmeyin.

Bir de enseyi karartmayın.

Bazen hayat bizim planlarımızın dışında şeyler yaşatır bize ve bu yaşadıklarımız planlarımızdan daha güzel olur.

Vesselam!..

22 Mayıs 2024

Dr. Mahmut Açıl