Ah Şu Kopasıca Dil! / Dr. Mahmut Açıl Yazdı...

Ah şu kopasıca dilimiz yok mu?

07 Mayıs 2024 Salı 10:02
Ah Şu Kopasıca Dil! / Dr. Mahmut Açıl Yazdı...

Ah şu kopasıca dilimiz yok mu? 
İnsanın bazen çekip kökünden koparası geliyor canım. 
Hani lüzumsuz bir şey olduğuna yüzde yüz kanaatimiz hâsıl olsa hiç durmayacağız, kerpeteni alıp çekip koparacağız yani. 
“İnsanın başına ne bela (musibet) gelirse üç şeyden gelir” demiş ya atalarımız. İşte bu üç şeyden biri de dil belasıymış. (Gerçi ‘dil’ kelimesi eski Türkçede ‘gönül’ anlamına da gelir. 
Şarkıcı, “Dil yarası, dil yarası en acı yara imiş!” derken belki de gönül yarasından bahsediyordu. Gönülden dolayı insan belaya düşmez mi? Elbette düşer. Hem de belaların en katmerlisine.)
Hatırlayın şarkı sözlerini:
“Dil yarası, dil yarası en acı yara imiş,
Dudaktan kalbe bir yol var ki sevgi ve şefkattenmiş. 
Belki de çok mutlu olacaktık tutsaydık dilimizi 
Tam aşkı bulduk derken nasılda kaybettik sevgimizi.”
Burada bizim bahsettiğimiz dil, gönül anlamına gelen değil de hani şu ağzımızın içinde olan, kaypak mı kaypak (Sıkıysa elinle tut. Balık gibidir mübarek ‘pırt’ diye kayıverir) sulu mu sulu, kıvırgan mı kıvırgan (kıvırtan) bir et parçası olan dil var ya, işte o!

Müsaadeniz olursa yine küçük bir anekdotla süsleyelim yazımızı:
Adamın birinin bir gün yolu bir köye düşmüş. Vakit de iyice geçtiği için “Beni misafir edecek bir kapı var mı diye sağa sola iyice bakınıyormuş. Gözüne bir kapı kestirmiş ve tak tak diyerek kapıyı çalmış. (O dönemde henüz zil icat edilmemiş -ki bu durumda mertlik de bozulmamış oluyor-)
Efendim, sözü çok uzatıp siz aziz kârileri (okuyucuları) çok sıkmayalım. Sadede gelelim ki aydın havası olsun. Bizimki, Tanrı misafiri olarak tanıtmış kendisini, ev sahibi de Tanrı’nın adını duyunca iltifat ve ikram da kusur etmemiş. 
Az değil, üç beş saat vakit geçmiş. Oradan buradan; şuradan öte yandan derken ev sahibinin uykusu gelmiş. (Köy yeri malum erken yatmak lazım ki erken kalkıp tarla, bahçe işleri yapılsın.) 
Ev sahibi kendi kendine düşünmüş. “Ya hu biz bu Tanrı misafirini yedirdik içirdik. Oynattık güldürdük. Şimdi artık kalkma vakti geldi, kalksa gitse de yatsak.” 
Gevezeliği, oburluğu ve lüzumsuz söz ve davranışlarıyla ev sahibinin gönlünde taht kuran (!!!) misafir, bakmış ki bu adamın kendisini yatıya falan davet edeceği yok, bir ara “Ben kalksam artık” der demez, ev sahibi ayağa fırlamış ve “Sizi yolcu edeyim efendim!” diyerek kapıya doğru yönelmiş. Peşinden de istemeye istemeye de olsa Tanrı misafiri kapıya çıkmış. 
Misafir her şey için teşekkür edip tam atına binmiş ki bizim ev sahibi kendi kendine:
“Ya hu adama da ayıp ettik galiba. O, “Kalkayım artık!” der demez ben fırladım ayağa. Ayıp olmasın bari ağız ucuyla da olsa “Bu gece burada kalsaydınız” (Halime bak, dertli çal. Kemancı, başımın tacı. Gitme, bu gece, bende kal. Benim halim çok acı, dememiş tabi.) diye lafın gelişi de olsa bir davette bulunsam mı acaba diye düşünürken ağzından “Bu gece burada kalsaydınız” cümlesi çıkıvermiş? İşte olan o zaman olmuş. 
Bu gece burada kalsaydınız, sözünü duyar duymaz, böyle bir teklifi dört gözle bekleyen misafir atından atlamış ve atın yularını tutarak ev sahibine doğru dönmüş: “Bu yuları nereye bağlayayım?” diye sormuş. 
Ev sahibi, yaptığı hatayı anlamış anlamasına ama artık iş işten geçmiş. 
O da misafire doğru dönmüş ve dilini göstererek “Aha!” demiş;
“O yuları, aha bu kopasıca dilime bağla!”
Hem çok hem dikkatsiz hem de lüzumsuz ve hiç düşünmeden konuşanlar için ne demiş atalarımız?
“İki düşün bir söyle!” 
Değil mi ama? Dikkat etmek ve düşünerek söylemek lazım. Hem de sözün hem önünü hem de arkasını düşünmek lazım.
Zira bizim büyüklerimiz, 
“Önün ardın gözet, fikr-i dakîk et, onda bir söyle,
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ.”
(Sözü söylerken önünü ardını gözet ve on kez düşünüp bir kez söyle. Ağzına gelen her şeyi değirmen gibi hemen öğütüverme.) diye bir de beyit söylemişler. 
16. yüzyılda yaşamış olan Zati namıyla meşhur şair de demiş ki:
“Eyitti ol peri bir düşüne girüren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçipdür görmedim uyhu!” 
Yani bu günkü Türkçeyle söylersek:
“O peri gibi güzel sevgili bir gün bana, bir gece rüyana gireceğim dedi. Nice yıllar geçti ki bu güzel habere sevincimden bir türlü gözüme uyku girmiyor.” 
Bakın yine lüzumsuz bir söz. (A benim güzel kızım, ne diye adama rüyana gireceğim diye ümit veriyorsun. Bak senin yüzünden ne hallere düştü koca şair Zati!)  
Adam yıllar var ki bir sözün yüzünden gecelerini harab etmiş. 
Dikkat etmek lazım, dikkat etmek!..
Hem söylerken hem de dinlerken dikkat etmek lazım!
Vesselam!..
07 Mayıs 2024
Dr. Mahmut Açıl

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.