Dışarıda farklı bir hava var.

Her zamanki gibi değil.

Aslında benim için her şey, her zamanki vaktinde, her zamanki gibi başlamıştı ama dışarda bir farklılık var.

Adımımı eşikten (apartmanın en dış kapısından) atar atmaz fark ettim bunu.

Kendi kendimle övündüm, ne kadar da zekiyim diye.

Arabamın uzaktan kumandasına bastım “cık” sesi yerine “Günaydın!” diye bir ses geldi.

“Sana da günaydın!” dedim ve kapıyı açtım.

“Aaaaaa! O da ne? Ben kime günaydın dedim?” diye düşündüm sonra kara kara. Etrafta kimsecikler yoktu.

Arabaya demiş olamam değil mi?

Yani, “deliyim” dediysem de o kadar ispatlı belgeli deli değilim!

Biraz ilerleyince radyo açıldı kendi kendine. Radyoda gazete köşe yazıları okunuyordu.

Bir cümle dikkatimi çekti:  “Garaz, insanı kör, sağır ve kalpsiz hale getirir. O garaz marazından uzak durmak lazım. Kin ve intikam duygusu, insanı insanlığından çıkarır, hayvanların daha dununa/aşağısına indirir ve saldırgan bir canavar haline getirir!”

“Vay beee! Garaz düşüncesi olanlar, kindarlar, haset besleyenler, başkasının malına çökenler, iftira atanlar, intikam peşinde koşanlar, hak yiyenler, haksızlar, zulmedenler, zalimler, hainler, kötü kalpliler, kalplerini Ayşe teyzenin ACE’si ile yıkamamış olanlar.... demek hepsi insanlıktan çıkar ha!” dedim kendi kendime.

“Allah bizi insan eyleye! İnsanlıktan da çıkarmaya!” diye de bir güzel dua ettim sabahın erken saatinde.

Kırmızı ışıkta duruyordum. Sarı yandı, ardından bir sesle beraber yeşil...

“Günyadın Doktor! Geçebilirsin!”

“Ne diyorsun sen!” 

Olamaz böyle bir şey, gözlerime de kulaklarıma da inanamıyorum! Trafik lambası konuştu.

Az ilerideki kaldırımda da bir serçe bir kediyle muhabbet ediyordu.

Rahmetli Kayahan’ın şarkısı gerçek olmuştu.

“Bir aslan miyav dedi.
Minik fare kükredi.
Fareden korktu kedi,
Kedi pırr uçuverdi.

Yalan mı?
Tuhaf mı?
Yoksa İnanmadın mı?”

...

Daha dikkatli baktım çevreme. Bir tane bile insan yoktu etrafta!

Ne yapacağımı bilemedim. İyice panikledim.

O sırada arabamın direksiyonu, ağzını gözünü oynatarak konuşmaya başladı.

“Dur hemen heyecanlanıp korkma Doktor!” dedi.

“Az birazcık sakin ol ve beni dinle!”

Yaslandım arkama, kontağı kapattım ve direksiyonu dinlemeye başladım sessizce ve çaresizce. Yapacak başka bir şey yoktu.

“Bak!” dedi ve devam etti:

“Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözü vardır. Der ki: “Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir, cam da. Sana bakan kör ise sakın kendini camdan sanma!” Bu söz çok derin bir sözdür. Bu dediğimi de unutma!”

“Eeee!” dedim. Gözlerim iyice pörtlemiş, karası tam koyu kara olmuştu.

“İnsan önce kendinin diğer canlılardan farklı yaratıldığını fark etmeli. Fark edip, insanca yaşayamıyorsa insan olmasının bir önemi yoktur.

Bir de, insan doğmuş olmak, insan olmak için yeterli midir sence?”

“Yaniiii, şeeeeyyyyy, kem, küm!” dedim.

“Yok yok yeterli değildir. Ne yazık ki insan doğmuş olmak sizleri insan yapmıyor. Bize göre de insan doğmuş olan her varlık ne yazık ki insan değil. İnsan olmaktan çok uzak insanımsılarla dolu çevremiz. Yazık ki ne yazık!

Yani, insan olmak, farkındalıkla başlar. Allah’ın onu nasıl bir yaratık olarak yarattığının farkına vararak başlar.

Allah’ın verdiği zekayı, iradeyi, aklı doğru kullanmakla, merhametle, şefkatle ve en önemlisi vicdanla insan olunur!

Bu güne kadar gelen tüm kutsal kitaplar, insanlara; öldürmeyin, çalmayın, hırsızlık yapmayın, yolsuzluk yapmayın, iftira atmayın, başkalarının malını gasp etmeyin, başkalarının mallarına çökmeyin, kıyım yapmayın, iki yüzlü, nefretle dolu, acıma duygusunu kaybetmiş, vicdandan yoksun, öfkeli, riyakar ve yalaka ve akılsız, düşüncesiz olmayın der!

Biz de baktık ki etrafımız Allah’ın yapmayın dediklerini yapan iki ayaklı insan türü yaratıklarla dolu, insanlığı sizden almaya karar verdik. Bu sabah da işe başladık.”

Etrafıma dikkatli baktım, bir tane insan yoktu. Arabalar kendi gidiyordu. Kuşlar, böcekler birbirleriyle muhabbet ediyordu. Trafik lambaları geçenlere selam veriyordu. Ortalıkta bir sükûnet vardı.

“Eee, madem herkesi insanlıktan aldınız, beni niye bıraktınız o zaman?” diye sordum.

“Sen, zaten normal değilsin!” dedi ve güldü.

Sen kendini Psikolog olarak tanıtıyorsun. İnsanların olan ya da olmayan akıllarıyla, duygularıyla, korkularıyla, hazlarıyla ya da takıntılarıyla uğraşıyorsun.

Kim bilir her gün kaç garip vaka geliyordur sana. Bu gün gördüklerin belki de senin için sıradan şeylerdir.

Sen bu yazıyı ilk yazı/başlangıç olarak değerlendir ve insanlara insan olmanın sadece bedenle olmayacağını, akıllarını, duygularını, kalplerini kullanmaları gerektiğini;

Gandhi’nin dediği gibi sözlerine dikkat etmeleri gerektiğini çünkü sözlerinin davranışları olacağını,

Davranışlarına dikkat etmeleri gerektiğini çünkü davranışlarının alışkanlıkları olacağını,

Alışkanlıklarına dikkat etmeleri gerektiğini çünkü alışkanlıklarının karakterleri olacağını ve karakterlerine dikkat etmeleri gerektiğini çünkü karakterlerinin kaderleri olacağını anlat yazılarında olur mu?

“Olur!” dedim gayr-i ihtiyari şaşkın bir halde, istemsizce.

Bir yandan gülüyor gülerken de korna çalıyordu.

“Şaka şaka! Seni bıraktık ki bu gördüklerini anlatasın!”

Arkama yaslandım. Arabanın camını açtım. İçime derin bir nefes çektim.

Ne kadar da huzur kokuyordu hava. Etrafta bir tane bile iki ayaklı kötü düşünen yaratık yoktu.

Deriiiinnnnn bir “ohhhh” çektim.

Zira ne diyordu kıymetli bir alim:

“Peygamber yolunda yürümenin gereği imtihanlar karşısında “off” dememek, her musibeti “ohh”larla karşılamaktır.”

Ohh be! “Küfür ve dalâletten (sapıklıktan) başka her türlü hal için Allah’a hamd olsun!” dedim ve yoluma devam ettim.

Vesselam...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner176