Anlatırken o kadar rahattı ki... İnanamadım ilk anda...

Kendimi sorguladım, çünkü ilk kez böyle bir diyalog yaşıyordum.... Duyduklarım çok sıradan şeyler değildi...

Bu nasıl olabilirdi?

Çok genç yaşta olmasına rağmen, yaşadıkları ve kelime dağarcığının +18 işlerdeki genişliği dikkatimi çekti.

Yaşadıklarını anlatırken kurduğu cümlelerde konuşmasını mahalle arasında konuşulan lisanla ve yüzdeliği oldukça yüksek argo ifadelerle sürdürüyordu.

Bu yaşta, bu güdük kalmış tahsiliyle, yaşadığı çevresiyle ve yetiştiği ortam itibariyle böyle bir performansla konuşabilmesi mümkün değildi?

Konuştuklarında hiçbir çelişki göremedim. Yani doğruydu anlattıkları..

Ara ara küçük detaylardan aslında meraktan soruyormuş gibi yaparak onu sürekli deşeledim, konuşturdum. Hiç çatışan ve çelişen şeyler de yakalayamadım.

Bu çılgın, yasak, sorumsuz şeyleri yaşadığı zamanları kendisine nasıl yarattığını sordum.

Zira sürekli kontrol altında olduğunu, baskı içinde yaşadığını da normal konuşmalarında da sık sık ifade ediyordu.

Kısıtlı zamanlarda bile çok kişiyle, böyle sıradışı ilişkiler yaşadığını, sanki hayatın olağan akışına uygun işler gibi zorlanmadan, sansürlemeden rahat cümleler kurarak hiç gerilmeden anlatıyordu.

Yani bilinen yaşam biçimi ve sınırlı herkesçe bilinen saat aralıklarına rağmen, zamanı iyi kullanması yanı sıra, kontrol altında tutanlara da çok değişik kurgular yaparak, bahaneler üreterek bugüne kadar bu işlerden geri kalmadığını söylüyordu.

Sinsi bir gülüşü o anlarda yüzünde görebiliyordum. Zafer kazanmış bir komutan edasıyla, gülüyor alt dudağını da üst dişleriyle ara ara ısırıyordu.

Kendisini kısıtlayanlara veya kontrol altında tutanlara inat, ruhunda adeta kazandığı bir başarı edasıyla bunu söylerken de kibir doluydu. Ancak duygularının içinde bence insaf ve vicdan devre dışında kalıyordu.

Oysa aile sorumluluğu, yanı sıra genç bir kadında olması gereken ahlaki standartların, ölçülerin ve hatta kırmızı çizgilerin hiçbiri anlattıklarının içinde yoktu görünmüyordu.

Donanımsızdı fakat ukala bilgiç havasındaydı.  Acemiydi ama cahil cesaretiyle içi hava dolu bir sıkımlık özgüvenli kadın görüntüsü veriyordu.

Oysa onun düşüncelerine karşıt bir söz duyunca çabuk öfkeleniyordu ama bu zaafının olduğunun farkına da varmıyordu. Onun için illaki en önemli hep kendisiydi. Onun istekleri ve arzuları dışında daha önemlisi yoktu. Aile bağları, sosyal çevre bağları, sorumluluk, vefa, toplumda görme olasılığı yüksek tepkiler bile umurunda değildi.

O istiyorsa yanlış mı, doğru mu tartışılmasına bile tahammülü yoktu... Yüksek perdeden konuşarak, yanlışı doğru yaptığını, karşındaki insanı da ikna ettiğini sanıyor, yüksek sesle bu kendi gibi düşünmeyen insanı karşısında bastırdığını sanıyordu.

Etrafında yakınlık kurduğu herkesi, destek konusunda gerektiğinde o kendine has becerileriyle kullanıyor, karşılıklı kozu olsun diye bu kişilerin açıklarını da cepte bekleterek “garantili arsızlık” diyebileceğimiz bir düzeneği de hemen kurabiliyordu.

Eskilerin dediği gibi, kendisinin zor durumda kalacağı an, onun için doğru veya yanlış önemli değildi, her yol mubahtı.

 Yalan, onun gayriyasal ve hatta gayriahlâkî işlerini kapattığı sıva malzemesi gibi yaşam harcıydı onun için…

Yalanı gerekirse cilalayarak kullanıyor, zekâsıyla da bu yalana zemin, şahit ve iklimi de uydurabiliyordu...

Düzene girmek, kurtulmak, bu yaşamdan sıyrılmak niyetinin zihninde kırıntısı bile yoktu.

Farkına varacak, yaşam biçiminin yanlışlığını anlayacak kapasite zaten yoktu ki, kurtulmak için çaba, irade veya mücadele gücü bünyenin içinden dirilsin.

Bir insanın bu düzeyde, bu yaşta bu seviyede gösterdiği davranışlar bence bir hastalığın belirtisiydi.

"Ben yanarsam tek başıma yanmam, başkaları da yanar" sözünü tekrarladıkça gözünün de kara olduğu meydana çıkıyordu.

Bu kendisinin ortaya çıkması halinde belki de beraber olduklarının hayatını da sarsıntıya uğratacak sosyal deprem oluşturan artçı bir sarsıntı yaratabileceğinin de belirtisiydi aslında.

Çocukluğunu sevgisiz ve güvensiz bir ortamda yaşamış olması, ilerleyen yaşlarda, girdiği ortamlarında etkisi ve çevrenin de ondan yararlanma dürtüsüyle, sanki ruh sağlığı çok dengeli olmayan birini ortaya çıkarmıştı.

Psikolojik bir desteğe ihtiyacı vardı. Bunu yüzüne ifade edince, öfke kontrolünü kaybediyor, küfürler savuruyordu.

Bu diyalogları beynimde geriye sayıp yeniden düşününce araştırmaya karar verdim.

Bu konuda güvendiğim uzman arkadaşlarımla iletişime geçtim.

Onlar benim mesleki anlamda araştırdığım konulara ve sorularıma samimiyetle yaklaşırlardı, çok özel durumları ve isimleri sormazlardı, ben bu gözlemlerimi anlatıp, sorularımı sorunca yine aynı samimi sıcaklıkta uzmanı oldukları konuda bilgilerini paylaştılar.

Çok enteresan bilgiler öğrendim.

Onun davranışlarıyla, uzman dostların anlattıkları belli yerlerde kesişiyordu ve hatta benim gözlemlediklerimle tıpkısının aynısıydı.

Şöyle diyordu uzman dostum; “Bu belirtiler bir Nemfomani gibi duruyor. Nemfomani, kadınlarda görülen ailesinin yaşının ve psikolojisinin tam karşıtı bir davranışta bulunarak değişik erkeklerle olma isteği ve aşırı seksüel istek duyma ile karakterize bir cinsel işlev bozukluğudur. Nemfoman kadınlar sosyal baskıları ve yasaları hiçe sayarak sadece bir erkekle değil, herhangi bir erkekle ve her sınıftan erkekle yatmayı arzularlar ve genellikle de toplumda çok zor durumlara düşerler. Günümüzde nemfomanik kadınlar bazen mahkemelere kadar giden, büyük yankı yaratan, abartılı seksüel davranışları ile zaman zaman medyaya da malzeme olmaktadırlar.” Diyerek bazı kaynaklar verdi, merakımı gidermek ve konuyu tamamen kavramak için bu kaynaklara da ulaştım, kaynakların birinde bakın neye rastladım.

Bu tür örnek arandığında eski Roma İmparatorluğunda Clausius'un karısı güzeller güzeli Messalina'nın her gece çeşitli erkeklerle yatması gösteriliyor. Messalina her gece kılık değiştirerek halkın arasına karışıp cinsel arzularını bastırmak için ilk bulduğu erkekle yatarmış. Bundan dolayı nemfomaniye "Messalina Kompleksi" deniliyormuş. Bizim yazımızın kahramanının da ev halkı uyuyunca dışarı çıktığı ve erkeklerle beraber olduktan sonra sabaha karşı eve dönmüşlüğü de var. Yani bu da benzeşiyor.

Büyük Petro'nun karısı Katerina ve cinsel istek krizi tutkusuyla ne yaptığını bilmeyen Nemfomani nöbeti içerisindeki insanlar gibi hiç tanımadığı bir erkeği kendisiyle yatmaya zorlayan tarihten başka bir örnek de Kleopatra imiş. Kleopatra ve Messalina bu tür ünleriyle roman ve filmlere konu olmuşlar.

Yaşamın içinde her kesimden, çok değişik insanlar tanıdım. Böyle bir yazıya konu olan insanların varlığını da yine mesleki merakım sayesinde öğrenmiş oldum.

Şimdi siz yazının bu bölümünde “ peki bu hastalığın tedavisi yok mu?” diye soruyorsunuzdur.

Bunu da öğrendim, tedavisi mümkün, bunun için psikoterapi ve ilaç uygulanınca tedavi başarılı oluyor.

Mesele şu aslında; Messaline Kompleksi (Nemfomani) bünyenin içinde kalmıyor, kişinin başta kendine zarar vermesi yanı sıra, aileden başlayarak çevreye sosyal çöküntü verebilecek riskler taşıyor ve hatta başkalarının hayatlarını yok etme şiddetine bile varabiliyor. Bu bilgiler cepte dursun, belli mi olur, belki bir gün lazım olur.

06 Ağustos 2022

Mustafa Temiz

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner176