Bugün insanoğlu zamanı yaşayamıyor, yaşayamadığı zamanı da geleceğinin bile garantisi olmayan bir “gelecek” kavramı üzerinden heba ediyor.

Günümüz için uzay çağı denilse de halen daha zaman ile problemlerimizin olduğu gün gibi ortada.
Zamanı doğru kullanabilmek ve zamana hükmedebilmek ise zamanla olan en büyük ve aşılması gereken kavgamız.
Geleceği kesin olmayan bir “gelecek” kavramı tüm hayatımızı meşgul ederken asıl kaçırdığımız hayatın ta kendisi değil mi?

Bugün insanoğlu zamanı yaşayamıyor, yaşayamadığı zamanı da geleceğinin bile garantisi olmayan bir “gelecek” kavramı üzerinden heba ediyor.

Hal böyle olunca da bireyin anladığı zaman ve zamanın getirdikleri hayatı yaşamasına engel olur çoğu zaman.
Pazartesi’nden Pazar’a, Ocak’tan Aralık’a, İlkbahar’dan Kışa, doğumdan ölüme yaşadığımız bu kısır döngü fakir-zengin ayırt etmeksizin herkesi sarmalına katmış ve döndürmeye devam
etmektedir.

Zaman ve Zamansızlık nasıl olur?
Zaman nedir?
Zaman yaşantımızın gerçek bir boyutu mu yoksa öğrenilmiş bir kavram mıdır?
Bu sorular cevaplanması gereken sorulardır.
Gelin sizinle zamanın olmadığı bir dünya hayal edelim.
Takvimler, saatler, işe yetişmeler, çocuğu okuldan almalar, emeklilik süresini doldurmalar, dizi başlama saatleri, uyuma, yeme-içme, eğlenmenin hiçbir şeye bağlı olmadığı bir dünya
düşünelim.


Yani bir bakışla içinizden gelen şeyleri zamanı gelince yaptığınız bir dünya.
Uykunuzu alınca uyandığınız acıktığınızda yediğiniz-içtiğiniz ve her işinizi zaman kaygısına kapılmadan sakince gerçekleştirdiğiniz bir dünya.
Sizce nasıl olurdu ki?

* * *

Zaman uygarlaşmayla başladı ve ön plana çıktı, insanların kendilerini tanımladıkları yeni bir
boyut haline geldi.

Kronolojik zaman bilincinin bizde baskın hale gelmesi, sağlıklı ve başarılı bir toplumsallaşmaya, istenen modern insanın doğumuna neden olmuştur.

Oysa organik zamanda ısrar etmek, bazen topluma uyum sağlayamamak, kendi yaratıcı ve hakiki üretim süreçlerini ön plana çıkarmak demektir.

Doğal zamanı yaşayan kişi için önceden kurgulanıp belirlenebilecek bir yaşamı yoktur.

Geleceği belirlemek onu ipotek altına almak olur ve onun özgünlüğünü, yenilik potansiyelini yok eder.

Oysa kronolojik zamana boyun eğen kişinin yaşamında sürpriz yoktur, belirsizlik ve güvensizlik yoktur.

Sahte zamanla ortaya çıkan düzenli ve monoton bir dünya daimi bir benlik algısını da yaratır böylelikle.

Zamanda var olan kişi, zamansızlıkta, yani ölümle zamanın durmasında ne yapacaktır peki?

Kendini kronolojik zamanın günlerine, yıllarına teslim eden kişi için ölüm bir gerisayım meselesidir.

Madem ki zamanda vardır, o halde zaman bitince de yok olacaktır.

Bunun sonucu çağımızın “kaygılı insanlarıdır”.

Kendini aşkın zamana, akan zamanın akmayışı da denilebilir.
Bu zamana ait her şey imkânsızlığın çelişkisinde gerçekleşir.
Kronolojik zamanın etkisinden tam anlamıyla çıkılmadıkça da deneyimlenemez.

Bu zamanı algılayışımız, denetim altına alınamaz.
Onu denetim altına almak, onu yok etmek olur.
O yüzden o çabasız bir çabadır.
Hiçbir şey yapmadan her şeyi yapmaktır.
Başkasına gösterilemez, taşınamaz.
Yokluktaki varlık kadar saçmadır insan aklı için ve içinden çıkılamaz bir durumdur.

27 Ocak 2025
Osman İnce