Tek başına sabır, pasif bir bekleyişe; tek başına kararlılık, kör bir koşuya dönüşür. Dengede olduklarında ise insanı taşıyan iki kanat gibi açılır.
SABIR VE KARARLILIK (NUH VE HUD’UN NEFESİ)
Sabır ve kararlılık…
Ruhun metronomu ile ruhun pusulası.
Biri tempoyu ayarlar, öteki yönü tutar.
Tek başına sabır, pasif bir bekleyişe; tek başına kararlılık, kör bir koşuya dönüşür. Dengede olduklarında ise insanı taşıyan iki kanat gibi açılır.
Haydi bakalım sevgili okuyucu, sessiz bir yere geç, kapat gözlerini derin bir nefes al.
Yavaş ve sakin…
Gevşe ve derinleş…
Bunu bir kaç kez yap.
Kapat gözlerini ve hayalinde uzunca bir yolculuğa çık.
Nuh’un zamanına git.
Dokuz yüz elli yıl peygamberlik yapan adamın yanına.
Uzaktan şöyle bir bak ona.
Nasıl da azimle, kararlılıkla ve yılmadan çalışıyor değil mi?
Çölün ortasında gemi inşaa ediyor.
Nuh bu!
Öyle sıradan bir değil!
İnsanlığın ikinci atası…
Yıllarca kavmine seslendi.
Alaya alındı, yalnız bırakıldı ama sabrı tükenmedi.
Gemiyi inşa ederken dalga geçtiler, “Denizin ve suyun olmadığı bir yerde gemi yapmak!!!”
O ise çekici vurdu, tahtayı koyması gereken yere koydu.
Sabır burada, sadece beklemek değil; beklerken çalışmak, beklerken üretmekti.
Aktif sabır derler buna.
Her babayiğidin yapabileceği bir şey değil.
Hud’un kıssasında ise başka bir nefes var, başka bir ses var.
Netliğin ve kararlılığın sesi.
Hud dimdik yaşayan bir peygamberdi.
Kavminin inadı karşısında tek başına ayağa kalktı.
“Yolum budur!” dedi.
“Ne bir adım geri ne de bir adım sağa sola.”
İşte böyle bir duruşa “kararlılık” denir.
Psikolojik boyutta sabır, duyguların fırtınasını yönetebilmektir.
Kaygı dalgası yükseldiğinde, “Bu bir misafir; kalbime uğrayacak ve geçecek.” diyebilmektir.
Misafiri gönderenin hatırına katlanacaktır o sıkıntıya.
Sabır ama kime göre ve kim için nedir?
Mesela;
Bir öğrenci için sabır, yıllarca çalışıp meyveyi vaktinde toplamaktır.
Bir danışan için sabır, öfkenin ortasında nefesini yavaşlatabilmektir.
Bir çiftçi için sabır, toprağa tohumu gömüp aylarca toprağın sessizliğine güvenmektir.
Bir anne için sabır, uykusuz gecelerde bebeğinin nefesini dinleyebilmektir.
Bir aşık için sabır sevdiğinin tebessümünü yıllarca bıkmadan bekleyebilmektir.
Bir büyükbaba için sabır (yani benim için) torununun ilk adımlarını görmek için yılların ağırlığını sevinçle taşımaktır.
Bir peygamber için sabır ise, kavminin inadı karşısında yine de hakikati hiç bıkmadan haykırmaktır.
Kararlılık ise değere ve önem verdiğin şeye sadakattir.
“Benim yolum bu” diyebilmek ve bedeli olsa da yürümektir.
Psikolojik sağlamlık da buradan doğar; düşünmekten değil, yola çıkıp yürümekten…
Düşsen bile düştüğün yerden yeniden kalkmaktan.
Manevi alemin sultanları sabrı, rızanın kardeşi bilir.
Musibete sabır, taate sabır, masiyetten sabır…
Her biri kalbin ritmini korur.
Kararlılık ise azimdir, istikamettir.
Tevekkül burada tembelliğin bahanesi değil, tedbir ile teslimin dengesi olur.
Saf sabır kaderciliğe, saf azim ise hırsa kayar unutmayın.
Ancak birlikte olduklarında sabırla yoğrulmuş azim, dünya yorgunluğunu bile ibadete çevirir.
Sabır, her adımı ağır ağır atmanı öğretir.
Kararlılık ise zirveyi unutmamanı sağlar.
Rüzgâr yüzünü kestiğinde sabır siper olur, sis bastığında kararlılık pusula olur.
İçinden gelen sesi dinle ve tekrarla;
“Zaman benim dostumdur; yolumdan dönmem. Sabırla bekliyor, kararlılıkla ilerliyorum.”
…
Nuh’un sabrı ile Hud’un kararlılığı birleştiğinde insan ruhu bir okyanus gibi genişler.
Sabır zamanı dost eder; kararlılık yolu açık tutar.
İşte bu ikisi yan yana geldiğinde acele ile erteleme arasındaki uçurum kapanır, hırs ile teslimiyet arasındaki denge kurulur.
Sabır, iç yangını söndürür; kararlılık, küllerin üstünde yeni bir filiz yeşertir.
Unutma, “Sabır seni taşır, kararlılık seni taçlandırır.
Sabır zamanın, kararlılık istikametin müttefikidir.
Ve ikisi birlikte olduğunda hayatın zor yerleri, yürünebilir patikalara dönüşür.”
Vesselam!...