Ebû Bekir’in, kalbi kırılmış ruhlara güven aşılaması, aslında esnekliğin ta kendisidir. Zihnin katı, sert ve paslı kalıplarını gevşetir; “la tahzen!” der, dedirir.
Bir kalbin iki aynası gibi…
Ebû Bekir ve Ömer!..
Biri cemalin yumuşaklığını, diğeri celalin sertliğini taşır.
Biri esneklikle kalpleri kucaklar, diğeri sağlamlıkla kalpleri korur.
İnsanın dengesi, işte bu iki nefesi aynı yürekte duyabilmesindedir.
Ebû Bekir’in her hali cemaldir.
Sözleri incelik taşır, bakışı huzur verir.
Psikolojide biz buna psikolojik esneklik deriz.
Olayları tek bir pencereden görmemek, farklı ihtimallere açık olmak, değişen şartlara uyum gösterebilmek.
Ebû Bekir’in, kalbi kırılmış ruhlara güven aşılaması, aslında esnekliğin ta kendisidir. Zihnin katı, sert ve paslı kalıplarını gevşetir; “la tahzen!” der, dedirir.
“Üzülme!”
“Evet, üzülme başka bir yol daha var!”
Onun cemali, insanın içinde kabule açılan bir kapıdır.
Hep ve her zaman yanınızda olduğu güven ve duygusunu verir.
Biliyorsunuz O, mağara peygambere .
“Yâr”dır, “dost”tur, “vefalı”dır, “sıddık”tır, “sadıktır”...
Ömer’in hali ise celaldir.
Cemal yok değildir. Cemal de vardır Ömer’de ama Ömer’i celal boyası daha net betimler. Sözleri keskin, duruşu nettir.
Psikolojide buna psikolojik sağlamlık denir.
Sarsıntı karşısında yıkılmamak, adaleti savunurken bedel ödemeyi göze almak, inançları için dimdik durmak...
Ömer’in öfkesi bile hakka yöneliktir.
O öfke, kırıcı değil koruyucudur; insanı dağıtmaz, toplar, toparlar, bir şekle sokar.
Onun celali, insanın içinde dimdik duran bir omurga gibidir.
O celal olmazsa yıkılır insan karşılaştığı sıkıntılar karşısında.
Ama unutulmaması gereken bir şey var ki, cemal bir kişide tek başına olursa kişi gevşer, hayatın yükleri karşısında savrulur.
Celal tek başına olsa kişi katılaşır, sertleşir hayatın inceliklerini ıskalar, dengeyi tutturmakta zorlanır.
Ama cemal ile celal bir bedende, bir zihinde, bir kalpte birleştiğinde hem esneklik hem sağlamlık yan yana gelir.
Tıpkı ruhun bazen merhametle genişlemeye, bazen de cesaretle direnmeye ihtiyacı olduğu gibi.
Haydi bakalım şaşırtmayayım seni, hipnoterapik cümleleri de eksik bırakmayayım yazımdan.
Şimdi senin için güvenli ve sessiz sakin bir yere geç.
Kapat gözlerini ve derin derin birkaç nefes alıp ver.
İyice rahatladığını ve gevşediğini düşündüğün o an gözlerinin önüne bir sahne getir.
İçinde iki ses var!
Ebû Bekir’in yumuşak nefesi kulağına fısıldıyor;
“Korkma” diyor, “Yanındayım ve başka yollar da var.”
İşte bu, esnekliğin nefesi…
Sonra Ömer’in tok sesi kalbine dokunuyor;
“Haydi ayağa kalk, değerinden, kimliğinden, beğenilerinden ve kendinden vazgeçme!” İşte bu da sağlamlığın nefesi…
İkisi de senin içinde buluşuyor.
Ve sen içinden şu telkini kendi kendine söylüyorsun;
“Ben esneklikle genişliyorum, sağlamlıkla dik duruyorum.
Hem cemalimle kalbimi yumuşatıyor, hem celalimle onu koruyorum.
Benim kalbim hem sığınak hem kaledir.”
İşte sevgili okuyucu, insanın dengesi budur.
Ebû Bekir kadar esnek, Ömer kadar sağlamdır…
Cemalin inceliğiyle sarar, celalin kudretiyle sınır koyar.
Bir yanıyla güven verir, diğer yanıyla adaletle direnir.
Ve bu ikisi birleştiğinde ruh olgunlaşır, insan tamam olur.
Vesselam!..