Kime yaklaşacağımızı, kime yüz çevireceğimizi, kimden uzaklaşacağımızı çoğu zaman bilincimiz değil, işte bu yumruk büyüklüğündeki et parçası olarak gördüğümüz kalbimiz ve onun hafızası belirler.

KALBİNİ, KALBİNE SAYGI DUYANA AÇ

Kalp bir sırdır!

Pek çoğumuz onu sadece bir et parçası olarak görürüz.

Kan pompalayan, bizi madden hayatta tutan bir organ!

Oysa o, et parçası olmanın çok ötesinde kalabalıkların içinde bile kendi başına atan bir sırdır.

Sessizdir, derindir, inceldiği yerden ışık sızdırır.

Ve biz kalbimizle daha anne karnındayken tanışırız.

Sevmenin, korkmanın, güvenmenin ritmini çocukluğumuzda duyarız.

O yüzden kalp aynı zamanda bir hafızadır!

Yalnız duyguların değil, geçmişimizin de hafızasıdır.

Kime yaklaşacağımızı, kime yüz çevireceğimizi, kimden uzaklaşacağımızı çoğu zaman bilincimiz değil, işte bu yumruk büyüklüğündeki et parçası olarak

gördüğümüz kalbimiz ve onun hafızası belirler.

Bilir misiniz, insan en çok benzerine yönelir!

İyi, kötü, eğri, doğru demeden tanıdığı duyguya…

Çocukken “değeri” incitilerek öğrenmiş biri, büyüdüğünde sevgiye de acı

karışabileceğini sanır.

Duygusal olarak ihmal edilmiş biri, kendini hep zor sevgilerin kapısında bulur.

Kalp, kırıldığı yeri onarmak için, o yarayı hatırlatan insanlara doğru yürür.

Aynı mıknatıs gibi!

Tanıdığı maddeleri çeker kendine.

Tanıdıkları görür görmez etkilenir ve bir araya gelir.

Sonra da bunu “kader” diye yorumlar.

Oysa çoğu zaman bu kader değil, travmanın tekrar etmek isteyen sesidir.

İşte bu yüzden “Kalbini sana saygı duyan için koru!”

Bu, insanın kendi iç değerini kaybetmemesi için gereken en temel psikolojik yasadır.

Çünkü saygı olmayan yerde sevgi, zamanla bir bağımlılığa, bir mecburiyete, bir eksiklik hissine dönüşür.

Oysa saygı, ruhu daraltmadan, benliği küçültmeden, senin varlığını olduğu gibi kabul ederek yaklaşmaktır.

Bir insan sana saygı duyuyorsa, ruhunu incitmez, özgürlüğünü kısmaya kalkmaz, seni düzeltmeye çabalamaz.

Seninle yan yana yürür!Üstünden, altından, önünden, arkandan değil.

Ancak dikkat etmeni istediğim bir şey var sevgili okuyucu!

Kalbi korumak, duvar örmek, soğuk davranmak ve insanlardan kaçmak değildir.

Kalbi korumak, onu kime açacağını bilmek demektir.

Kalbi korumak, kendi değerini başkasının keyfine bırakmamak demektir.

Kalbi korumak, sevgiyi yalnızca “hak edene” vermek değil, özüne saygı duyana

emanet etmektir.

Çünkü kalp, herkesin taşıyacağı bir yük değildir.

Yanlış omuzda ağırlığa dönüşür, doğru omuzda melek olur, dua olur!

Kalp için “Allah’ın nazar ettiği yer” diye söylenir, bilirsiniz.

Böyle bir yer, her niyetin uğrayacağı bir “yol geçen hanı” olamaz.

Kalbin kapısı, edebe, samimiyete, hürmete açılır.

Niyeti bulanık, bakışı kederli, sözü hoyrat olana açıldığında kalbin ışığı solar.

Ama kalbine saygı duyan biriyle karşılaştığında, o ışık yeniden parlar.

Çünkü insan kendini en çok, yanında değişmek zorunda kalmadığı kişide bulur.

Duygusal sınırlar da işte bunun adıdır.

Kendini korumak, sevgiyi sınırlamak değil, değeri korumaktır.

“Hayır” diyebilmek, kendini yok saymamak, iç sesini bastırmamak…

Bütün bunlar kibir değil, olgunlaşmış bir özsaygının işaretleridir.

İnsanın sınırları varsa, kalbi hem daha temiz kalır hem daha sakin.

Çünkü artık elini kolunu sallayan herkes içeri girmez!

Gireni de çıkanı da kalp huzurla ölçüp biçip tartabilir.

Unutma!

Kalp yükü ağırdır!

Öyle her babayiğit taşıyamaz!

Her göz anlayamaz, her söz iyileştiremez!

Bu yüzden kalbini, yalnızca kalbine saygı duyan birine aç!

Seni tüketmeyene, seni boğmayana, seni küçültmeyene…

Sevginin ağırlığını omuzlarında gururla taşıyabilene…

Ve sevgili okuyucu!

Kalbini koru!

Çünkü kalbin, geleceğini belirleyen en sessiz mimarındır.

Ve her mimar, her yapıyı taşıyamaz.

Kalbin yalnızca bir duygu değil, kaderin başlangıç noktasıdır.

Kime açıldığını bilirsen, kim olduğunun izini de kaybetmezsin.

Kalbin kıymetli, kalbin emanet.

O emaneti, ancak emanete layık olana ver!

Vesselam!..