Bazen toparlanmak yeniden yürümek değil, bir süreliğine oturup sessiz, sakin, dingin bir şekilde göğe bakabilmektir.
KARANLIĞIN İÇİNDE YAVAŞLAMAK
Hayat bazen seni öyle bir yere getirir ki ne ileri gidebilirsin ne geri dönebilirsin. Sanki bir şey seni yutmuştur.
Ne ses kalır ne yön?
Ve biz çoğu zaman kendi karanlığımızda kalmayı beceremeyiz!
Şöyle, sessiz sakin bir köşeye çekilip, oturup içimizi dinlemeyi beceremeyiz!
İşte Yunus’un balığın karnında geçirdiği o zaman, tam da budur!
İnsanın kendi karanlığında, sessizliğinde kalmayı öğrenmesi!
Biz hep koşarak iyileşeceğimizi sandık.
Bir şeyler yaparak, doldurarak, anlatıp durarak…
Oysa insan, bazı zamanlar tamir edilmeye kalktıkça daha da kanar!
Ruhun yaraları, müdahale edilmekle değil, kimi zaman sadece zamana bırakılmakla da kapanır.
Evet Yunus gibi…
Denizin dibinde, hiçbir şeyin kalmadığı o yerde yani sadece kendisiyle başbaşa kaldığında “susmayı ve durmayı” öğrendi.
Ve işte o suskunlukta, “Lâ ilâhe illâ ente…” diyerek kendi özüne, kendi gerçeğine döndü.
Siz ister buna “regülasyon” deyin, ister “rıza”...
Aslında ikisi de aynı şeyi söyler, “Olanı olduğu gibi kabul edebilmek!”
Bazen toparlanmak yeniden yürümek değil, bir süreliğine oturup sessiz, sakin, dingin bir şekilde göğe bakabilmektir.
Ben gökyüzünün hiç acele ettiğini görmedim!
Hiçbir bulutun bir diğerini geçmeye çalıştığını…
Sistem o kadar muntazam kurulmuştur ki her biri tam vaktindegeçmesi gereken yerden geçer.
Oysa bizim zihnimiz durmadan geçmişe takılır, çoğu zaman geleceğe saplanır.
O yüzden de hemen her zaman “şimdi” yi kaçırırız.
Oysa “şimdi”, bütün yaraların kendi kendine kabuk bağladığı tek yerdir.
Yavaşlayabildiğinde, kalbinin sesi duyulur hâle gelir.
Zihnin sustuğunda anlam/mana konuşur.
Yunus’un karanlığı da bu değil miydi?
Durmayı öğrenmek!
Sabrın sadece beklemek değil, beklerken gelişmek, biçim almak olduğunu fark etmek.
Çünkü “Psikolojik esneklik, her şeye rağmen ayakta kalmak değil, düştüğünde
yeniden biçim alabilme kudretidir.” demiyor muyuz hemen her konuşmamızda ağzımızı doldura doldura!
Haydi bakalım sevgili okuyucu, bir gününün içinden bir an seç.
Bir nefes, bir bardak çay veçok metrekare gökyüzü…
Onu tam olarak yaşa.
Unutma dünya hızlı olanları değil, fark edenleri ödüllendirir.
İnsan yavaşladığında yaşamın en eski, kadim ve gizli öğretmeniyle tanışır.
Kim mi o “kadim öğretmen?”
Zaman!
O, seni hiçbir zaman aceleyle büyütmez ama sabırla olgunlaştırır.
Yunus’un hikâyesinde kendimizi görürüz.
Yunus’un hikayesi, sadece denizin değil, insanın iç dünyasının da hikâyesidir.
Karanlık seni yutmaz, olgunlaştırır.
Sessizlik seni tüketmez, dinlendirir.
Yavaşlık seni geciktirmez, derinleştirir.
Ve bir gün fark edersin ki,
“Dünya senin etrafındandönüp geçmez , senin içinden akar!”
Vesselam!..