Ve hayat imtihandır, hayat sabır, hayat şükür, hayat reddetmek ve hayat kabul etmektir.
MUSİBET Mİ UYANIŞ MI?
İnsanın fıtratı, başına geleni reddetmekle başlar.
Aslında iman da reddetmekle başlar bilir misiniz?
Hakiki iman için önce reddedeceksin!
Kimi mi?
Tanrıyı, tanrıcıkları, ilahları reddedersin.
“Lailahe illallah!” diyeceksin!
“Yani tüm tanrıları reddediyorum. Tanrı ve tanrıcıklar yoktur.
Yalnızca bir Allah vardır!”
Sonra mı?
İşte sonra hayat başlar.
Acı ve tatlı her şey!
İyi ve kötü her şey!
Ama bu iyi ve kötü görecelidir.
Aslında bu acı-tatlı, iyi-kötü her şey hayattır!
Ve hayat imtihandır, hayat sabır, hayat şükür, hayat reddetmek ve hayat kabul etmektir.
Acı, bir yabancı gibi girer hayatımıza, kalp önce kapıyı kapatır.
“Neden ben?” der insan, çünkü içgüdüsel olarak hayatta kalmaya ayarlıdır.
Fakat kalmak başka, var olmak başkadır.
İnsan sabırla dayanırken şükürle derinleşir.
Musibet, bir olay değil, bir çağrıdır.
Ruhun kabuğunu kırmak için seçilmiş bir araç.
Acı, görünür olanın perdesini yırtar ve insanı kendi içine çeker.
Bu yüzden “musibet zamanı uzundur çünkü orada insan, zamanı değil kendini yaşar.”
Acının bir dakikası bazen bir ömür kadar yoğundur.
O yoğunlukta insanın kalbi yavaşlar, nefesi değişir, kelimeler anlamını kaybeder. Sonra bir sessizlik olur, işte orası kaderin öğretmeye başladığı yerdir.
İsterseniz buna “travma sonrası büyüme” deyin,
İsterseniz yeniden diriliş…
Travma, yıkmaz sadece, bazen de yeniden inşa eder.
Beyin, tehdit altında yeniden örgütlenir, kalp yeniden yön bulur.
Fakat bu yeniden yapılanma, yalnızca sabırla değil, anlamla mümkündür.
Çünkü sabır direnir, şükür dönüştürür.
Sabır, acıya tahammüldür; şükür, acıya hikmet katmaktır.
Sabırda kişi yaşadığı şeyin geçmesini ister, şükürde ise oradan geçerken kim olduğunu, kimliğini fark eder.
Musibet, hayatın kısalığını değil, insanın derinliğini uzatır.
Çünkü insan o zamanlarda daha dikkatli duyar, daha derin hisseder, daha içten dua eder.
Zaman, acının içinde yavaşlar ama o yavaşlık, ruhun olgunlaşma süresidir.
Her sızı, insanı biraz daha hakikate yaklaştırır.
Çünkü acı, bir yokluk değil,Allah’ın dokunuşudur.
İnsan o anda fark eder ki musibet aslında bir cezadan çok terbiyedir.
Ve sonra dil, kalbin iç sesiyle birleşir,
“Küfür ve sapkınlık dışında her hâl için Allah’a hamdolsun.”
Bu cümle, teslimiyetin değil, olgunluğun nişanesidir.
Çünkü acıya rağmen değil, acıyla beraber şükretmeyi öğretir.
Musibet, ruhun karanlık bir gecesi gibidir ama o geceyi uzatan şey karanlık değil, o gecede uyanan idraktir.
İnsan, başına geleni anlamlandırdığında, hayatında hiçbir şey değişmemiş gibi görünür ama o artık aynı insan değildir.
Kırılmış ama daha şefkatli, kaybetmiş ama daha derin, ağlamış ama daha bilgedir.
İşte o zaman anlar ki,
“Musibet zamanı uzundur, çünkü orada ruh büyür.”
Ve insan, yalnızca sabırla değil, emin ol sevgili okuyucu sabır ve şükürle kurtulur.
“Elhamdülillahihazeminfazl-i Rabbi!”
(Şükürler olsun, bu lütuf, bu ikram Rabbimdendir!)
Vesselam!..