Ben de bugün bu şiir üzerinden çok yakinen hepimizin tanıdığı bir meyvenin akla ve kalbe getirdiklerini yazacağım.

NAR VE KALBİN SIRRI

“Her meyve çiçeği Hak’ça mübarek.”

Bu mısra bir şiire ait.

Ben de bugün bu şiir üzerinden çok yakinen hepimizin tanıdığı bir meyvenin akla ve kalbe getirdiklerini yazacağım.

Olur mu, müsaade eder misin sevgili okuyucu?

Şiirin mısralarını bu yazının içinde gezdireceğim.

Haydi bakalım başlıyorum o zaman.

Evet, yukarıdaki mısrada da yazdığı gibi, “Her meyve çiçeği Hak’ça mübarektir.”

Bu yüzden yaratılan her meyve, içinde “Nur”barındırır.

Her canlı gibi Yaratıcısından izler, işaretler taşır.

Şairin de dediği gibi “Meyveler içinde en güzel barış, en derin kardeşlik narın içindedir.”

Ve aç gözünü iyi bak, narın güzelliği kabuğunda değildir.

Kabuğuna baktığında kalın bir kalkan, korunaklı bir yapı görürsün.

Onun güzelliğini ancakyarıldığında fark edersin.

“Yarıp açarsın ki içi şahane, kıpkırmızı gülen yüzlerce tane...

Aralara konmuş, zar içindedir.”
İnsanın kalbi de nar gibi değil midir?

Dışı koruyucu bir kabuk, içi binlerce duygu, düşünce, his...

Her tanesi bir anı, bir travma, korku, kaygı ya da bir sevinç, mutluluk, neşe...

Kimlik dediğimiz şey bu tanelerin toplamıdır değil midir?

Siz buna ister “entegrasyon” deyin Garp (Batı) diliyle, ister “tevhid” deyin Şark (Doğu) diliyle.

İkisi de aynı hakikati söyler,“Bölünmüş parçalarını yeniden bir etmek.”

Çünkü insan, içindeki her taneyi kabullenmeden bütüne ulaşamaz!

Bütüne ulaşmanın yegane yolu her parçanı, her duygunu yani her taneni tanımak ve kabullenmektir.
“Nar kökten gelene bir şey diyemez, kırmızıdan başka rengi giyemez.”

O kırmızı, hem canın hem canânın rengidir.

Maddi yönüyle insandaki yaşama enerjisini, manevi yönüyle ilahî aşkı temsil eder.

İnsan, bu rengi (enerjiyi) kaybettiğinde soluverir.

Kırmızısı sönen kalp, hayattan kopar ama kalbini tekrar sevgiyle ısıtabilen, sevginin rengine boyayabilen o rengi yenidenkazanır.
Narın kabuğu, savunma mekanizmalarımızdır.

Kimimiz öfkeyle, kimimiz şakayla, kimimiz sessizlikle öreriz o kabuğu.

Gerçekten de öyle değil midir?

Tüm gerçekler ördüğümüz kabuğun ardındaki saklı duygularımız değil midir?

Bu normaldir, çünkü biz insanoğlu yaralanmaktan, yaramızı göstermekten korkarız.

Oysa narın sırrı kabuğunda değil, içindedir.

Narı yarmadan, kırmadan, onu yaralamadan o sır görünmez.

İşte bu an, duygunun kabukla yüzleştiği andır.

Görüşmelerimizde sıkça karşılaşırız bu an’ı yaşayıp yüzleşen danışanlarımızla.

Bu an, sabır ve teslimiyetin eşiğidir.

Evet, kabuğu kırmak cesaret ister ama her çatlak, ışığın girdiği yerdir, unutma sevgili okuyucu.

Cesur ol ve içine ışığın girmesine izin ver!

“Taneler ne güzel dizilmiştir içe.”Her biri kendi yerinde bir başına durur ama hepsi aynı merkeze bağlıdır.

İşte bu, insanın benlik bütünlüğüdür.

Yaşadığımız travmalar, o dizilişi bozar. Bazı taneler utanır, bazıları susar.

Terapi odasında biz o dağılmış taneleri yeniden yerlerine çağırırız.

Onları suçlamadan, utandırmadan, korkutmadan, kaygılandırmadan; sadece varlıklarını fark ederek ve fark ettirerek.

Çünkü içsel iyileşme, parçalarını tanımakla, sevmekle ve kabul etmekle başlar.
Narın sırrı, onun kan gibi dolaşan renginde gizlidir. Bu sır, nardaki güce kan verir.

Şairin dediği gibi “Onu ikiye, üçe bölüp “Sende ne var, bunun hikmeti nedir?” diye sormaya gerek yok,“Ondaki bütün sır bir içindedir.”

Aynı şekilde insanın anlamı da bölünmez, bölünemez.

Akıl, kalp ve ruh aynı özdendir. Kim birini dışarıda bırakırsa, nar tadını yitirir, anlamını kaybeder.
“Elma daldan düşer, nar hep hislenir!” diyor mısraında şair.

Evet, elma olgunlaştığında/olduğundayere düşer, nar ise biri onu koparana kadar dalda bekler.

Çünkü nar, olgunluğu düşmekte değil, dalda kalmakta bulur.

Kırılmadan, yarılmadan önce pişer, kabuğunu olgunlukla taşır.

“Zaman gelir “yiyin” diye seslenir!” Çünkü artık öz olmuştur.

İnsan da böyle değil midir? Olgunlaştığında, kemale erdiğinde içini açmaktan, paylaşmaktan korkmaz.
Ve kalbin sırrı, nardaki sırla birdir sevgili okuyucu.

“Her şey Hak’ça yaratılmış, her şey nur içindedir.”

Kırılmak, yarılmak, bazen düşmek değil, açılmaktır.

Acı, bir son değil, bir kapıdır ve insan kabuğunu kaybettiği gün, kabuğunu kırdığı gün, kabuğunu yırttığı gün özünü bulur.

Çünkü nar onarılmaz, nar sadece kabul edilir.

Vesselam!...