Bir yanın, seni ayakta tutan güçlü tarafın; diğer yanın, incindiğinde sarılmak isteyen şefkatli tarafın.
ÖZ ŞEFKAT (DAĞ VE YAĞMUR)
Bir insanın iç dünyasında iki ses vardır;
Biri dimdik durur, “ben değerliyim” diye bağırır;
Diğeri ise yarasını sarmaya çalışır, “kendini affet” der.
Sevgili okuyucu şimdi sen şimdi bu satırları okurken, kendi içinde bu iki sesi birden duyabilirsin.
Bir yanın, seni ayakta tutan güçlü tarafın; diğer yanın, incindiğinde sarılmak isteyen şefkatli tarafın.
Haydi, uzun bir yolculuk yapalım ve yine peygamberler diyarına gidelim seninle.
Bugün biraz derinlerde gezdireyim seni.
“Şimdi rahatça otur;
Gözlerini kapat ve derin bir nefes al…
Kendini bir merdivenin başında hayal et…
Bu merdiven on basamaklı olsun…
Her basamakta daha huzurlu, daha dingin bir alana doğru ineceksin.
Derin bir nefes al ve dokuzuncu basamağa in…
Ayakların taş zemine dokunuyor, bedenin biraz daha ağırlaşıyor. Omuzlarındaki gerginlik çözülüyor.
Sekizinci basamak…
Yumuşak mavi bir ışık etrafını sarıyor, huzur getiriyor. İçinde huzur büyüyor. Bedenin gevşiyor.
Yedinci basamak…
Yeşil bir ışık kalbine dokunuyor, güven duygusu yayıyor. İçinde sessiz bir dinginlik yayılıyor. Zihnindeki gürültüler azalıyor.
Altıncı basamak…
Sarı bir ışık zihnini aydınlatıyor, düşünceler yavaşlıyor.Kalbinin ritmi sakinleşiyor. Kalbin yumuşuyor.
Beşinci basamak…
Mor bir ışık başının üzerinde, seni koruyor. Zihnin biraz daha duruluyor. Yıllardır taşıdığın tüm duygular görünür oluyor.
Dördüncü basamak…
Sanki bir kapı açılıyor, geçmişin kokusu geliyor burnuna. Geçmişin kapısı yavaşça açılıyor.
Üçüncü basamak…
İçinde bir sıcaklık yükseliyor, gözlerinde hafif bir yaş hissi. Şimdiye kadar yaşadığın her şey bir duman gibi yükseliyor. Yorgunluklar arkada kalıyor.
İkinci basamak…
Kalbin daha derinleşiyor, göğsünde genişlik hissi. Daha huzurlu bir ışığın içine iniyorsun.
Birinci basamak…
Önünde ince bir sis var, sisin içinde tanıdık bir siluet. İçinde güven duygusu büyüyor.
Ve tüm basamaklar bitiyor…
Şimdi sis dağılıyor ve Musa’nın dönemine gidiyorsun.
Karşında Musa tüm ihtişamıyla duruyor.
Ve sen ona hayran hayran bakıyorsun.
Bundan sonar yazacaklarımı oradaymış gibi oku ve izle.
Musa’yı gör.
Firavun ‘un sarayında büyüdü, altın tahtların gölgesinde beslendi.
Ama kavminin aşağılandığını gördüğünde, içinden “ben kimin tarafındayım” sorusu yükseldi.
Ve o anda dimdik durdu.
Öz saygının doruğu işte budur!
Kimliğini inkâr etmeden ayakta kalmak.
Sen de, şu an kendi içinde bir dağ gibi durabilirsin.
Ayaklarının toprağa sağlam basışını hayal et.
Bedeninde bir güç, kalbinde bir onur yükseliyor.
Musa’nın dağı, senin içindeki dağdır.
Tur-u Sina! O artık senin dağın.
İsa’yı düşün.
Yorgun ayaklarıyla çölleri dolaştı, hasta bedenlere dokundu, incinmiş kalpleri dinledi. Hakaret edenlere bile “Onlar bilmiyorlar, bağışla” dedi.
İşte öz şefkat budur!
Hem kendi acını görüp kucaklamak, hem de başkalarının hatasını merhametle karşılamak.
Şimdi sen de derin bir nefes al…
İçindeki kırgınlıklara bak.
Onları bastırmaya gerek yok.
Sadece “evet, buradasınız” de.
İçinden bir sesle fısılda!
“Yaralı tarafım, seni görüyorum. Hata yapan tarafım, seni affediyorum. Yorulan tarafım, sana merhamet ediyorum.”
Bu sözleri zihninden geçirirken bedeninin gevşediğini, kalbinin yumuşadığını hissedebilirsin.
Çünkü öz şefkat, içindeki yaraya sevgiyle dokunmaktır.
Şimdi hayal et, bir yağmur başlıyor.
İnce ince, yumuşak, şefkatli bir yağmur.
Her damla, yüreğine düşüyor.
İçindeki kirleri temizliyor, öfkeni arındırıyor, yorgunluğunu yıkıyor.
Sen, o yağmurun altında ıslanıyorsun…
Ve her damlada kendi kendine,
“Ben kendime dostum. Ben kendime merhametliyim. Ben kendime güveniyorum.” diyorsun.
Dağ ve yağmur!
Öz saygı ve öz şefkat!
Biri sana izzet veriyor, diğeri rahmet.
Biri seni ayakta tutuyor, diğeri seni yumuşatıyor.
İkisi birleştiğinde ruhun bir vadiye dönüşüyor; bereketli, canlı, dirayetli bir vadiye.
Ve sen şimdi o vadide yürürken,“Ne olursa olsun,” diyorsun.
“Ne olursa olsun hem dik durabilirim hem de kendime şefkatle yaklaşabilirim.”
“Hem değerime sahip çıkarım hem de kendimi bağışlarım.”
Çünkü Musa’nın dağı da bende, İsa’nın yağmuru da…
Vesselam!..