İnsan, ancak bu iki sesi aynı sofraya davet ettiğinde hem gerçeği görür hem de kendini yıkmadan değişebilir.
ÖZ ŞEFKAT VE UYARI (İsa ve Yahya)
İki kuzen, iki nefes…
Biri uyarır, “Uyan!”
Öteki sarar, “Gel, iyileş!”
Yahya’nın sesi taş gibi serttir.
Adeta insanın kalbine çarpan bir tokat gibidir.
İsa’nın nefesi ise su gibi yumuşak, yaraya değen bir merhem gibidir.
İşte ruh, bu iki nefesin arasında dengelenir.
Çünkü şefkatsiz bir uyarı kalbi taşlaştırır. Uyarısız bir şefkat ise iradeyi gevşetir.
İnsan, ancak bu iki sesi aynı sofraya davet ettiğinde hem gerçeği görür hem de kendini yıkmadan değişebilir.
Yahya, kalpleri sarsan bir çağrıdır.
“Kendine gel!” der.
O sesle insan, kaçamayacağı hakikati duyar.
Siz buna ister özsaygı deyin, ister prensip, ister disiplin…
Bazen bu ses zihnin içinde yankılanır:
“Artık erteleme, kalk ayağa!” ya da “Bu ilişki seni tüketiyor, yüzleş!”
Başkasına duyduğun gibi kendine de saygı duy.
Sınırların olsun.
İsa ise o hakikati ağır bir yük olmaktan çıkarır,
“Buradayım, yanındayım.” der.
Bu da öz şefkattir.
Saygıyla beraber gösterilen merhamettir, şefkattir, rikkattir…
Biri silkeler, diğeri sarar.
Celal ve cemal, aynı hakikatin iki yüzü gibi yan yana durduğunda dönüşüm başlar.
İnsan kendini mahkûm etmeden, kendini tüketmeden yeniden doğabilir.
Kendine acımaz, kendini zayıf ve korumasız bırakmaz.
Farkına varır.
Neyin mi?
Hem kendinin hem yaratılan varlıkların hem de Yaratan’ın…
“Ne demek istiyorsun Hocam?” dediğinizi bu sefer duyuyorum.
Anlatayım:
İçimizde bir yerlerde bir Yahya vardır. İşte o, içsel eleştirmenimizdir.
Serttir, kesin konuşur, “Toparlan, hata yapma, güçlü ol!”
“Kendine saygı duy!”
Bazen vicdan kılığına bürünür ama kimi zaman da utanç ürettiği olur.
Çünkü o ses, gerçeği göstermekle beraber eğer çok dikkatli olmazsak bazen de kusurlarımıza hapsetmeye meyleder.
Ve yine içimizde bir İsa vardır, “Şefkatli tanık”.
Yargılamaz, cezalandırmaz.
“Acını görüyorum, senin yanındayım.” der.
O ses utancın içine merhamet taşır, kişiyi kendini öldürmeden sorumluluk almaya çağırır.
Terapi, bu iki sesi birbirine düşman etmek yerine buluşturur.
Sadece “eleştirmen kimlik” konuştuğunda kişi kendi varlığını suçlulukla boğar, utançtan kıpırdayamaz hale gelir.
Sadece “şefkatli kimlik” konuştuğunda ise sorumluluk erir, sınırlar kaybolur.
Şifalı olan, bu iki sesi aynı kalpte yan yana konuşturmaktır.
Yahya gerçeği gösterir, İsa gerçeği yumuşatır.
İşte o anda utanç, sorumluluğa dönüşür.
Utanç “Ben kötüyüm.” der; sorumluluk ise “Hata yaptım ama düzeltebilirim.” der.
Şefkatli tanık, içsel eleştirmenin sertliğini yeniden çerçeveler:
“Eksik oldun ama bu seni değersiz kılmaz. Buradan öğrenebilir ve ilerleyebilirsin.”
Ve böylece utanç gelişmeye, suçluluk adım atmaya dönüşür.
Öz saygı “izzet”tir, insanın Allah’ın yarattığı bir kul olarak şerefini korumasıdır.
Öz şefkat ise rahmettir.
İnsanın kendini Allah’ın rahmetiyle bağdaştırıp affedici bakışla sarmasıdır.
Ancak izzet ve rahmet birleşince, insan ne kendi değerini küçümser ne de kusurlarında boğulur.
Haydi bakalım, kapat gözlerini. Derin bir nefes al.
Önce sakinleş, yavaşla ve farkına var. (Biz bugünlerde “mindfulness” diyoruz buna.)
Kendi içine bak, özüne bak.
İçinde iki rüzgâr var. Önce bir vadi boyunca esen serin bir rüzgâr:
“Yahya!”
Sertçe eser, fazlalıkları uçurur, özünü bırakır. Sert bir sesle;
“Ertelediğini bırak, yüzleş!” der.
Ardından ılık, sakin, dingin bir rüzgâr:
“İsa!”
Alnını okşar, toprağı nemlendirir, filizi kaldırır.
“Yanındayım, korkma!” der.
Derin bir nefes alırsın;
“Uyan ve yumuşa!”
İşte o anda sertlik ve merhamet aynı nefeste birleşir.
İçinden bir telkin yükselir:
“Gerçeğe uyanıyorum. Kendimi suçlamadan sorumluluk alıyorum. Fazlalıkları rüzgâra veriyor, kalan tohumu sevgiyle besliyorum. Uyarıyı duyuyorum, şefkati kabul ediyorum ve ben dönüşüyorum!”
Kur’an’daki İsa ve Yahya kıssaları, bize insan ruhunun en kadim ihtiyacını hatırlatır.
“Uyarıya da şefkate de ihtiyacımız var!”
“Biri kalbi uyandırır, diğeri kalbi onarır!”
“İkisi birlikte insanı ayağa kaldırır!”
“Ruhun dengesi, netliğin sertliğini, merhametin sıcaklığıyla yoğurabilmekte gizlidir!”
Bu ikisini bir arada yaşayan insanın psikolojisi esnek ama sağlam, kırılgan ama dirençlidir.
Hem kendini sever hem kendini sorumlu tutar.
İşte ruh sağlığının sessiz mimarları bunlardır.
“Öz saygı ve öz şefkat.”
Yeter mi bu kadar cümle.
Bence yeter!
Hayatın en küçük adımında bile bunu deneyebilirsin.
Gerçeği dosdoğru söyle ve kendine nezaketle davran.
Şefkatli ol ve kabul et.
İşte ikiz nefes budur.
Vesselam!..