Ortadoğu'nun ateşi hiç sönmüyor. Son olarak 16 Temmuz 2025'te İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlediği hava saldırıları, bölgedeki dengeleri bir kez daha sarsacak cinsten.

Ortadoğu'nun ateşi hiç sönmüyor. Son olarak 16 Temmuz 2025'te İsrail’in Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlediği hava saldırıları, bölgedeki dengeleri bir kez daha sarsacak cinsten. Görünürdeki hedef; rejim ile Dürzî unsurlar arasında yaşanan çatışmalar… Ancak perde arkasında çok daha derin, çok daha stratejik hesapların döndüğü ortada.

İsrail bu saldırıyla yalnızca Esed rejimini değil, bölgede varlık gösteren tüm güçleri “yoklama” niyetindedir. Ve elbette en büyük mesaj, Türkiye'ye yöneliktir.

Süveyda Gerekçesi, Algı Yönetiminin Bir Parçası

İsrail’in saldırılarını meşrulaştırmak için öne sürdüğü gerekçe; Suriye’nin güneyindeki Süveyda’da çıkan çatışmalar ve Dürzî sivillerin güvenliği… Ancak bölgeyi bilen herkes, bunun asıl niyetin üzerini örten diplomatik bir vitrin olduğunu görür. Bu, uzun zamandır uygulanan klasik bir algı operasyonudur: Sivilleri koruma iddiası altında güç siyaseti yürütmek.

Güç Gösterisi ve Psikolojik Üstünlük Kurma Çabası

İsrail’in mesajı açık: “Bölgede benim iznim olmadan hiçbir denge kurulamaz.” Gazze'de kan dökmekten çekinmeyen bir aktörün, şimdi Suriye’nin kalbine hava saldırıları düzenlemesi; gövde gösterisinin ta kendisidir. Bu, aynı zamanda bölgedeki tüm aktörlere – özellikle de Türkiye’ye – doğrudan verilmiş bir mesajdır: “Sınırlarının dibinde ben varım ve müdahale ederim.”

Zamanlama Manidar: 15 Temmuz’un Ardından

Bu saldırı, Türkiye’nin darbe gecesinde yazdığı destanın yıl dönümünün hemen ardından geldi. Tesadüf mü? Elbette değil. İsrail, 15 Temmuz gibi Türkiye için sembolik bir direnişin hemen sonrasında bu hamleyi yaparak sembollerin diliyle konuşuyor. Mesaj açık: "Bölgesel güç olma iddiana karşılık verebilirim."

Türkiye’nin Güneyinde Kurulan Yeni Tehdit Hattı

İsrail’in Suriye üzerindeki bu müdahalesi, Türkiye’nin güney sınırlarına yaklaşan yeni bir güvenlik tehdididir. Sınır ötesinde olup bitenler, yalnızca Suriye’nin değil, Türkiye’nin iç politik dengelerine ve dış politika reflekslerine de etki etmeye başlamıştır. Ankara’nın Suriye’deki varlığına ve bölge halklarıyla kurduğu insani bağa karşı yapılan her müdahale, aslında Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini hedef almaktadır.

Sözde Barış Söylemi, Gerçekte Kaos Mühendisliği

İsrail’in saldırılarla eş zamanlı yürüttüğü iletişim stratejisi, yıllardır sahada uyguladığı dezenformasyonun uzantısıdır. “Sivilleri koruyoruz”, “radikal grupları hedef alıyoruz” gibi söylemlerle uluslararası kamuoyunun vicdanı yönlendirilmeye çalışılıyor. Ancak bölgede yaşananlar bunun tam tersini söylüyor: Gerçek amaç, bölgedeki kontrol alanlarını yeniden şekillendirmek ve muhalif sesleri susturmaktır.

Türkiye’nin Yükselen Gücüne Müdahale

Türkiye, son yıllarda Gazze’den Libya’ya, Sudan’dan Kuzey Suriye’ye kadar birçok coğrafyada etkili bir aktör olarak öne çıkıyor. İsrail ise bu yükselişi, kendi bölgesel hegemonyasına bir tehdit olarak algılıyor. Bu saldırılar, Türkiye’nin diplomatik kapasitesini, sınır güvenliğini ve bölgedeki liderlik rolünü hedef alan örtülü bir operasyondur.

İsrail’in Tehdit Diline Karşı Net Duruş Şart

Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılırken, İsrail’in saldırgan tutumu sadece askeri değil; diplomatik, psikolojik ve iletişimsel bir operasyondur. Türkiye bu süreçte yalnızca sınır güvenliğini değil, bölgesel barış vizyonunu ve diplomatik kararlılığını da güçlü şekilde sahaya koymalıdır. Çünkü bugün Suriye’yi vuran füzeler, yarın Türkiye'nin caydırıcılığına yönelmiş mesajlara dönüşebilir.

16 Temmuz 2025

Şeyda GÖKTEN