Nükleer tahrikli denizaltılar, klasik denizaltıların aksine aylarca su altında kalabilir, yüksek hızda ve sessizlikte görev yapabilir.
Geçmişin ağır prangalarından sıyrılmış, kendi ayakları üzerinde durmaya kararlı bir Türkiye’nin yükselişine tanıklık ediyoruz. Uzun yıllar boyunca savunma alanında dışa bağımlılıkla sınanan bir ülkenin, bugün denizlerin en derininde bile kendi imzasını atma kararlılığı; tarihsel bir kırılma noktasının habercisidir. Bu kararlılığın adı ise yerli ve milli nükleer denizaltı hamlesidir.
Geçmişten Günümüze: Bağımlılıktan Bağımsızlığa
Soğuk Savaş döneminde, NATO üyesi olarak birçok silah sistemini dış kaynaklardan temin eden Türkiye, teknolojiye ulaşmakta sıkıntı çekiyor; çoğu zaman ambargolar, yaptırımlar ve siyasi baskılarla karşı karşıya kalıyordu. Hatta öyle ki; kimi zaman parasını ödediğimiz silahların dahi teslim edilmediği dönemleri yaşadık. Bu durum, Türkiye’yi her daim "bağımlı bir savunma sistemi"ne mahkum etmişti.
Ancak bugün bambaşka bir Türkiye var. Artık savunma ihtiyaçlarını ithal etmek yerine tasarlayan, geliştiren ve ihraç eden bir ülkeyiz. Gökyüzünde Bayraktar SİHA’lar, denizlerde milli fırkateynler, karada yerli tanklar ve şimdi de gözümüzü denizlerin altına diktiğimiz nükleer denizaltı projesi, Türkiye’nin tam bağımsız savunma sanayi hedefinin zirvesidir.

Nükleer Denizaltı Nedir, Neden Önemlidir?
Nükleer tahrikli denizaltılar, klasik denizaltıların aksine aylarca su altında kalabilir, yüksek hızda ve sessizlikte görev yapabilir. Bu denizaltılar sadece askeri operasyonlar için değil; stratejik caydırıcılık, denizaltı savunma harbi, keşif ve istihbarat görevleri için vazgeçilmez unsurlardır.
Türkiye, bu alanda uzun vadeli ve sabırlı bir yolculuk başlatmış durumda. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde yetiştirilen nükleer mühendislerden, TÜBİTAK’ın geliştirdiği DATA (Denizaltı Test Altyapısı) sistemine kadar birçok hazırlık bu büyük adımın habercisi niteliğindedir. MİLDEN (Milli Denizaltı) projesiyle birlikte, önümüzdeki on yılda tamamen yerli ve özgün bir denizaltı filosuna sahip olma vizyonu, artık sadece bir hayal değil, devlet politikasıdır.
Türkiye Yüzyılı Vizyonu: Derinliklerdeki Bağımsızlık
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde şekillenen “Türkiye Yüzyılı” vizyonu, sadece içeride değil, dış politikada da bir paradigma değişimini simgeliyor. Artık Türkiye; Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de ve açık denizlerde söz sahibi olmanın ötesinde, oyun kuran ve gerektiğinde oyun bozan bir aktör konumundadır.
Sayın Erdoğan’ın "Savunma sanayii, bağımsızlığımızın teminatıdır" ifadesi, sadece bir slogan değil; Türkiye’nin son yirmi yılda inşa ettiği milli doktrinin özüdür. Geçmişte dışa bağımlı olan bir savunma sistemi artık bağımsızlığını ilan etmiş, kendi uydusunu uzaya, kendi insansız hava aracını semaya, kendi gemisini mavi sulara ve şimdi de kendi denizaltısını derinliklere göndermeye hazırlanmaktadır.
Özetle: Derinliklerden Gelen Güç
Türkiye artık yalnızca savunma değil, strateji, vizyon ve teknoloji üreten bir devlettir. Nükleer denizaltı projesi, sadece bir mühendislik başarısı değil, bir medeniyet yürüyüşünün kilometre taşıdır. Mazlum coğrafyalara umut, dostlara güven, düşmana ise caydırıcı bir mesajdır.
Bir zamanlar "Yapamazsınız" denilen her şeyin birer birer başarıldığına tanıklık ediyoruz. Ve bugün şunu gururla söylüyoruz:
Türkiye, derinliklerde de yerli. Derinliklerde de güçlü. Derinliklerde de özgür.
Şeyda GÖKTEN