Kız Kulesi, incinmiş, gizlenmiş, saklanmış yanımızın içten gelen asaletiyle ayakta durur. Haydi bakalım, kapatın gözlerinizi ve zihninizde canlandırın bu ikiliyi.

GÜÇ VE KIRILGANLIK (İÇİMİZDEKİ BEKÇİLER)

Geçen akşam bir mesaj aldım;

“Hocam, Galata Kulesi mi, Kız Kulesi mi? Lütfen hiç düşünmeden söyleyin!”

Gayri ihtiyari bir şekilde “Kız Kulesi!” diye yazdım.

Nedenini niçinini bilmiyorum, öylece aklıma ilk geleni yazdım.

Sonra mı, sonra da oturdum ve içimizdeki iki bekçinin yani Galata Kulesi’nin ve Kız Kulesi’nin psikolojik hikayesini yazdım size.

Galata Kulesi göğe doğru yükselir.

“Bana bakın!” der gibi…

Bütün şehri seyreden gözüyle bizdeki, içimizdeki“ene”yi temsil eder.

Psikolojide biz buna “ego” deriz; tasavvuf dilinde ise“nefis” tir…

Dışarıya açılan bir sahne arzusu, görünme arzusu…

Erkekliğin, görünürlüğün, gücün, ihtişamın…

Galata, sadece taş ve tuğla değil; “Ben buradayım” diyen bir iç sesin mimarisidir. Yükselmek ister, hâkimiyet kurmak ister.

Ama yükselişin gölgesinde daima bir kibir tehlikesi vardır.

Dikkat etmek lazım..
Kız Kulesi ise tam zıddıdır.

Denizin ortasında yapayalnızdır.

Durun canım hemen üzülmeyin Kız Kulesi’ne.

O, denizin ortasındaki yalnızlığında bir asalet barındırır.

Sessizliğinde incelik, saklanmışlığında kalite…

Bu hâl psikolojide “İçe dönük benliğin zarafetidir.”

Tevazuuyla kendini geri çeker ama o geri çekilişte bir büyüklük gizlidir.

Yalnızlık, onda kırılganlık değil, seçiciliğin ve derinliğin göstergesidir.

Kalabalıklara karışmaz, kendine ait bir ada kurar.

Kız Kulesi, incinmiş, gizlenmiş, saklanmış yanımızın içten gelen asaletiyle ayakta durur.
Haydi bakalım, kapatın gözlerinizi ve zihninizde canlandırın bu ikiliyi.

Gözünüzün önüne getirin.

Ve size yukarıda yazdığım bakış açısıyla bakın bu tarihi yapılara.

Canlandırın gözünüzde.

Ne görüyorsunuz?

Yormayayım sizi, ben söyleyeyim.

Yaşları birbirine yakın iki kardeş gibidirler bu yapılar.

Her gün çatışır, sataşırlar birbirlerine.

Bunlar bizim içimizdeki iki yanımızdır.
Galata, dışa dönük, narsistik eğilimleri olan, sahnede olmayı seven, ama aynı zamanda üretken, güçlü yanımızdır.

Evin şımarık oğlu gibidir.
Kız Kulesi ise, içe dönük, melankolik bir zarafet taşıyan, kırılgan ama derinliğiyle kalite üreten yanımızdır.

Genç, güzel ve bir o kadar zarif ve alımlıdır.
Biri “herkes beni görsün” der; diğeri “gören anlasın yeter” diye fısıldar.

Biri kalabalıkların ortasında bağırır, diğeri denizin ortasında sessizce bekler.
Biliyor musunuz aslında insan hayatındaki tüm trajikomik haller, bu iki kulenin pazarlığıdır.

“İnsan iki âlem arasında bir köprüdür.”

Belki de İstanbul bunu bize kuleleriyle fısıldar.

Galata göğe yükselen ene’mizdir; Kız Kulesi denizin ortasında saklanan tevazu’muz.

Diğer bir bakış açısıyla söylersek, Galata içimizdeki celal, Kız Kulesi cemal’dir.

Sadece Galata olursak kibirden yanarız.

Sadece Kız Kulesi olursak yalnızlıktan boğuluruz.

Ama ikisini birlikte yaşatabilirsek…

İşte o zaman insan hem gücüyle ayakta durur, hem de kırılganlığını sevgiye dönüştürür.
Ve şimdi sıra sende sevgili okuyucu.
Kendi içinde hem celali hem cemali taşıyorsun.
Peki sen, onları nasıl barıştırıyorsun?
Galata’nın yüksekten bakan sesiyle, Kız Kulesi’nin derinlerde fısıldayan kalbini bir köprüde buluşturabiliyor musun?

Vesselam!..

Hamiş (Not): “Sabah ofisime girdiğimde ne gördüm dersiniz? “Galata mı, Kız Kulesi mi Hocam?” diye soran psikolojik danışman hocamız Şeymanur bana çok güzel bir Kız Kulesi maketi almış. Teşekkür ediyorum.”