Bedeninle ilgili vücuduna girenleri (besinleri) azalt, hareketi, aktiviteyi, kahkahayı, neşeyi çoğalt.

Evet sevgili okuyucular;

Kurban Bayramı da geldi geçti.

Kimine gerçek bayram geldi, kimine yine özlem, yine hasret yine beklentiler geldi.

Kiminin nasibine kurban payı düştü, kimine de yine acı, yine yokluk, yine yokluk…

Neyse, “Geçmiş Kurban Bayramınızı Kutlarım!”

Ben mektuplarıma kaldığım yerden devam edeyim.

Orta yaş sonrası iyi yaşam için birkaç mektup yazdım ve bu köşede sizlerle paylaştım.

Yazılacak ve konuşulacak daha çok şey var aslında.

Kısa kesmek adına şimdilik son nasihatlerimi yapmak istiyorum. (Orta yaş üzerine)

Haydi bakalım, birkaç satır daha yazalım.

Devam yani;

Manevi Zenginliğini Artır:

Para pul, altın dolar demiyorum bak.

Onlar da çoğalsa iyi olur tabi ama onlar ihtiyacını karşılayacak kadar olsun.

Sen bu yaştan sonra manevi zenginliğini artır.

Bedeninle ilgili vücuduna girenleri (besinleri) azalt, hareketi, aktiviteyi, kahkahayı, neşeyi çoğalt.

Eskiler (tasavvuf ehli) bunu ne de güzel formülleştirmiş değil mi?

Kıllet-i taam (Az ye!),

Kıllet-i kelam (Az konuş!),

Kıllet-i menam (Az uyu!).

Ah, bir becerebilsen ne kadar da güzel olurdu değil mi?

Şimdi sen diyeceksin ki “Sabahtan beri, şunu azalt, bunu kıs, deyip duruyorsun, çoğaltacağım şeyler yok mu?”

Var elbette! Sen obur, nefisperest, bencil ve hodgam bir adamsın. Artıracağın, çoğaltacağın şeylerden de bahsedeyim ki nefsin mutlu olsun. Bak şimdiden ağzı kulaklarına doğru kıvrılmaya başladı nefsinin.

Mesela:

Kesret-i zikir yap; yani zikri artır.

Kesret-i fikir yap; çok düşün, tefekkür et.

Kesret-i şükür yap; çokça şükret.

Ne o, hoşuna gitmedi mi?

Haydi bir de dünyevi şeylerden bahsedeyim.

Kesret-i hareket yap; günlük hareketlerini çoğalt.

Kesret-i kahkaha yap; gülümse, gül ki etrafındakiler de gülsün.

Gülümse, çokça gülümse!

Biriyle konuşurken, birinin yüzüne bakarken gülümse. Yapabileceğine inanıyorum senin.

Haydi haydi, gözümün içine bakıp durma. Tamam söyleyeceğim. Çoğaltman gereken en önemli şeye geldi sıra.

“Kesret-i Aşk”.

Evet, elli yaşından sonra aşk duygularını çoğalt, artır, sula, besle, büyüt.

Önce Allah’a olan aşkını artır, sonra Kainatın Efendisi’ne (s.a.v), sonra da eşine ve çocuklarına.

Demiştim ya hani; “Aşk bir gönülde sürekli filizlenmiyorsa, can çekişiyor demektir.” diye, sen aşkını gönlünde sürekli büyüt, besle, sula, bakımını yap, artır ve çoğalt. Senin gibi balık burcu adamların hamuru, “Aşk Meyhanesinde” yoğurulmuştur. Cıvıktır biraz, dikkat et!

Dur devam edeyim. En son ne demiştim. Maneviyatını artır demiştim. Bir de:

Dostlarına Zaman Ayır:

Onları önemsediğini göster. İyi günlerinde de yanlarında ol, kötü günlerinde de. Kötü günlerinde teklifsiz git, teklifsiz yardım et. Onlar ağlıyorsa sen de ağla, onlar gülüyorsa sen de gül.

“Kiminle güldüğünü unutabilirsin ama kiminle ağladığını asla” der Milan Kundera hatırladın mı?

Bosna’nın efsanevi lideri Aliya da benzer düşüncelere sahiptir:

Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” sözü onundur ve ne müthiştir, değil mi?

Ailene Daha Sıkı Sarıl:

Onlarla daha çok birlikte zaman geçir. An’larını kaçırma.

“Ben emekliliğe, işsizliğe nasıl uyum sağlayacağım?” diye sorduğunda, “Sana Sarılma Terapisi uygulayacağım baba!” demişti geçenlerde kahvaltıda senin bir tanecik İnci Çiçeğin.

Sarılma Terapisi güzel bir şey, uygula onu.

Ancak, her önüne gelene sarılmak yok. Ben seni bilirim, bunu kullanmak isteyebilirsin. Yok öyle şey. Zaten ortalık hastalık saçan pek çok mikropla dolu, sen bu terapi işinde sadece ailenden destek alabilirsin.

Az önce bahsettiğim şu çoğaltacağın şeylere bir iki madde daha ilave etmek istiyorum.

Daha çok oku; kaliteli oku, daha sık yaz ve daha çok not alveee…

Yeni ve Eğlenceli Hobiler Edin:

Farklı alanlarda, (Resim, müzik, el sanatları, spor...)

Bir enstrüman çalmayı öğrensen fena mı olurbu yaştan sonra? Şöyle bir “Ney” üflesen mesela. Ya da bağlamanın teline bir dokunuversen. Ne dersin, olmaz mı? Sen bir dene!

Haydi yine iyisin. Eşref saatime denk geldin. Sana çoğaltacağın bir şey daha söyleyeyim de mektubumu yavaş yavaş bitireyim.

Daha çok, daha sık seyahat et; önce ülkeni, sonra da dünyayı dolaş. En azından her kıtadan bir ülkeye git, olmaz mı?

Niye olmasın ki?

Klasik felsefede ki sen az çok felsefe de okudun, anasır-ı erbaa (dört unsur);

Toprak,

Su,

Hava

Ateş’tir.

Peki, senin felsefeni, psikolojini, atomlarını, hücrelerini, bedenini, ruhunu oluşturan dört unsur nedir?

Dinin

Ülken,

Eşin

Ve Çocukların.

Bu dört unsur, seni sen yapan şeyler. Sakın ha kıymet bilmezlik yapma. Dördünün de yeri, önemi, kıymeti ayrı ve çok değerli.

Evet, yavaş yavaş bitirelim mi nasihat evresini.

Unutma, insanların, içinde yaşadıkları toplumun kendilerine yüklediği ve bütün önyargıları ahmakça taşıdıkları bir “DEVE” dönemi vardır.

Sonra “ASLAN” dönemleri gelir. Önyargılara karşı bir aslan gibi savaşırlar.

Ama bir de sadece bazılarının geçebildiği bir “ÇOCUKLUK” aşaması vardır ki en üst aşamadır bu.

Hayata bir çocuk safiyetiyle bakmak ve oyun oynamak. Her türlü yitirilen safiyeti tekrar bulmak.

Ölüm ise senin haberin olmadan, ölmeden önce yapılacaklar listesinin sonuna eklenmiş çok önemli ve mutlaka yapacağın bir şeydir. Zira her nefis ölümü tadacaktır değil mi?

Sen, ölmeden önceki yıllarını, pek çok kişinin yitirdiği ÇOCUK SAFİYETİ duruluğunda yaşa olur mu? Hiç büyüme!

Tut eşinin elinden, hiç bırakma ve tüm oyunlarını beraber oyna. Ha, arada bir de küçük yaramaz çocukların yaptıkları gibi, kaçamak bir öpücük al.

Elma şekerini, horozlu şekerini, pamuk şekerini, kâğıt helvanı paylaş. Hatta ve hatta fazla olan kısmı ona ver.

Haydi bana eyvallah! Unutma, her zaman ensendeyim. Bir gölge gibi seni takip ediyorum. Sakın enseyi karartma!

10 Haziran 2025

Dr. Mahmut AÇIK