Çığlıklar, nehir gibi birbirine karıştı; içeridekiler o kadar çok bağırıyordu ki, dışarıdaki sesler neredeyse duyulmaz oldu.
Bolu Kartalkaya’nın sararmış ormanlarının derinliklerinden, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte soğuk bir rüzgar esmeye başlamıştı. Dağların zirvesi, gecenin karanlığını hala üzerinde taşıyor, fakat altında bir şey vardı, bilinmeyen bir şey… Bir telaş, bir karanlık… Henüz hiçbir şey belli değildi ama bir şeylerin ters gittiği belliydi.
Saatler geçtikçe, o sabah bir başka korkuya doğru adım atılıyordu. Yangın, otelin dördüncü katındaki odalardan birinde başladığında, her şey bir anda değişti. İlk alevler, sessizce yükselmeye başladığında, henüz kimse fark etmemişti. Ama bir süre sonra, dumanın o karanlık ve yoğun havası, katları sararcasına her yeri kuşattı. O an, o yangın bir anda karanlık bir boşluğa dönüştü, her şeyin bir parçası oldu.
İlk dumanın yükseldiği an, karanlık bir boşlukta kaybolan bir hayal gibiydi. Yangının o ilk dakikalarında, bir an için her şey durmuştu. Alevlerin ışığı, karla kaplı dağların arasına gizlice sızarken, o ışık bir kutu gibi daraltıyordu her şeyi… Her bir nefes, bir kısır döngüde sıkışmış gibi hissettiriyordu. İyi bir şey olamazdı, olamazdı… Ama ne de olsa bir şeyler yapılmalıydı. Korku, her bir vücuda yayıldıkça, hayatta kalma içgüdüsü devreye girmeliydi.
Bir kadın, elleriyle yüzünü kapatarak o karanlık geceye bakıyordu. Gözleri bulanık, gözlerinden süzülen yaşlar soğuk rüzgarla birleşip donuyordu. Ama o an, sadece korku vardı, acı vardı. Her bir duvar, her bir pencere bir tuhaflıkla büyüyordu. Korku içinde boğulurken, kelimeler çıkmak istemedi ağzından. Ne yapacağını bilemeden, neye yönelmesi gerektiğini anlayamadan, sadece bir tek düşünce vardı kafasında: "Yaşamak."
Bir çığlık, sonra başka bir çığlık... İçe doğru çekilen her bir nefes, dışarıda yankı yapıyordu. O an, yangının gerçek yüzü kendini her yönüyle göstermeye başladı. Otelin pencereleri kırıldı, perdeler ve yorganlar bir araya dolanarak, kargaşa içinde birbirine sarıldı. Camdan atlayanlar, kurtulmak için her şeyi göze alırken, yorgun bir çırpınışla aşağıya inmeye çalıştılar. Kimi pencereden atlayan, kimi de yalnızca hayatta kalabilmek için yaşamı terk etmek zorunda kaldı. Her biri, felaketten kaçarken, ölümün soğuk kollarında yankılandılar. Çığlıklar, nehir gibi birbirine karıştı; içeridekiler o kadar çok bağırıyordu ki, dışarıdaki sesler neredeyse duyulmaz oldu.
Yere düşen her bir vücut, karanlık bir geceye çakıldı. Yerdeki bedenler birer hayalet gibi çığlıklarını susturmuş, gözlerinde hayatta kalan tek şey kaybolmuş bir umutla donmuştu. Korku, her bir insanı sarhoş etmişti. Can pazarı… Kimse kimseye yardım edemedi. Herkes kendi hayatta kalma mücadelesine odaklanmıştı. Bir köşe, başka bir köşe… Her şey birbirine karışmış, birer yorgan, birer çarşaf, her şey korkunun çeyrek noktalarında yuvarlanarak kaybolmuştu.
Bütün bu dehşetin ortasında, içeriden yükselen acı çığlıkları, her şeyi duyulmaz hale getiriyordu. O korku, o kaos, o feryat… İçeride kalanların çaresiz çığlıkları, her bir nefesin hıçkırıklara dönüştüğü anlarda, dışarıda kaybolan bedenlerin yankısını duyurdu. Bir yanda pencereyi kırmaya çalışan, diğer yanda ise çıplak ayaklarıyla karın üstüne düşen bir kadın… Ne kadar çırpındılarsa da, ölüm her bir adımı daha da sertleştiriyordu.
Ve sonra bir sessizlik… Her şey bir anda durdu. Geride sadece karanlık kaldı. Kalan ise, gökyüzüne bakarak belirsizliğe doğru bir adım daha atmak zorunda kalmıştı. O an herkesin içinde bir soru vardı: “Bir şeyler değişebilir miydi?”
Yangın, sadece bir yangın değildi. O, aynı zamanda kaybolmuş olan bir güvenin, göz ardı edilen bir sorumluluğun, denetimsizliğin ve kaderin iç içe geçtiği bir yansımasıydı. Her birinin geride bıraktığı, sadece cesetler değil, unuttuğumuz insanlık ve vicdanımızdı.
Sonra her şey sustu. Ve o an, kaybolmuş olan tüm o canların ardından bir hüzün bulutunun yükseldiği, bozkırın derinliklerinde bir ses yankılandı: “Beni unutma, unutma.”
Ezcümle, "Ateş yalnızca yakmaz; ihmallerin, sorumsuzlukların ve sessizliğin izini külleştirir."
23 Ocak 2025
Şeyda GÖKTEN
Gazeteci-Yazar