İşte adalet! İşte sulh! Hakkı teslim etmek, mazlumu korumak ve hakkaniyetle hükmetmek… Sulh ancak böyle sağlanır, ancak böyle bereketlenir.

Savaş meydanları, kanla yoğrulmuş topraklardır. Her yerinden kan akar, her taraf feryatlarla yankılanır. Oysa biz, gül bahçelerinden şerbetler aksın isteriz. Arzımız, adaletin sulh ile yeşermesi, merhametin barışla kök salmasıdır. Çünkü sulhte hayır vardır.

Neden mi? Çünkü savaş ayırır, bölünmeye sebep olur. Kardeşi kardeşe düşman eder. Oysa barış birleştirir, vahdete çağırır. Biz vahdet ehliyiz; bir olmaya, birlik içinde yaşamaya inanırız. Dinimizin adı dahi "İslam" değil midir? Ki İslam, barış demektir. O vakit, Müslümana düşen de barış üzere olmaktır.

Lakin barışın kıymetini bilmek, hakkaniyetle hükmetmek gerek. Zira zalime mazlum demek, mazluma zulümdür. Barış adına zalime boyun eğmek, barış değil adaletsizliktir. Sulh, hak yerini bulduğunda sulhtür. Bir haksızlığı düzeltmeden yapılan barış, adaletin üzerine örtülen bir perde gibidir. Zulme rıza göstermek, zulmün ortağı olmaktır.

Hakkın Yerini Bulduğu Sulh

Rivayet olunur ki, Hazreti Ali (r.a) halifeliği zamanında bir zırh kaybetmişti. Aradan zaman geçtikten sonra, o zırhın bir Yahudi’nin elinde olduğu görüldü. Hazreti Ali (r.a), adamı kadıya götürdü ve hakkını aramak için dava açtı.

Kadı, Hazreti Ali’ye sordu:
— Ey müminlerin emiri, bu zırhın sana ait olduğuna dair şahitlerin var mı?

Hazreti Ali (r.a) oğulları Hasan ve Hüseyin’i şahit gösterdi. Ancak kadı, evlatların babaları lehine şahitlik yapamayacağını belirterek, delil yetersizliğinden dolayı zırhı Yahudi’ye verdi.

Bu adalet karşısında hayrete düşen Yahudi, gözyaşlarını tutamadı ve şöyle dedi:
— Vallahi, bu zırh senindir! Ama ben senin bana karşı bu denli adil davranacağını beklemiyordum. İşte bu, hakiki adalettir. Sen gerçekten peygamberin ümmetindensin!

Ve oracıkta Müslüman oldu.

İşte adalet! İşte sulh! Hakkı teslim etmek, mazlumu korumak ve hakkaniyetle hükmetmek… Sulh ancak böyle sağlanır, ancak böyle bereketlenir. O vakit, muradımız daima hakkın yerini bulduğu bir barış olmalıdır.

15 Mayıs 2025

Şeyda GÖKTEN